Beni ara beni bul bekliyorum!

Kepsut’un Akçakertil köyünden çıktık ve dağ tepe aşarak ulaştığımız “Yılanlı Tapınak”ta yaşananlar ve görülmeye değer mağarada yaşanan ilginç öyküleri ihtiyar delikanlılardan dinledik.

Akçakertil’de muhtar Hasan Çoban 9 köpeği ile köyde bizi karşıladı. Maceralarla dolu yolculuğumuzda bize eşlik etti. ‘Ben hiç bu mağaraya girmedim kızım.Ancak, azda olsa ileriye kadar gidenler gördüklerini anlatıyor’ diyerek, gizemli yolcuğu, duyduklarımız sonrasında daha da heyecanlı hale getiriyordu.

Milattan önce diyerek başlayacağımız bir devrin öyküsü size aktaracaklarımız. Hem ürkütücü hem de heyecanlı bir yolculuktu Akçakertil’de ki yılanlı tapınak mağarasında gördüklerimiz ve görülmeye değer insan ırkının izleri ve hayvanlar âleminde dev yılanın izni ile aslan ve ejderha bakışlı tapınakta duvarda sıkışıp kalmış bir çift göz. İçeriye girmiştik ve kesinlikle yalnız değildik.

Gözleri açık gidenlerle dolu bir mağara. İçinde bir yılanlı tapınak var. Ancak ;bir o kadar görülmeye ve incelemeye alınarak turizme kazandırılabilecek bölümleri mevcut. Bölgemizde saklı kalmış, devasa bir zenginlik.

**Gökbelen alanından halkın söylemiyle Kocain mağarası adını alan ancak gördüğümüzde dev yılanın izni ile girişi gerçekleştirilebilen mağarada, ilk adımlarımızla her yer toz duman oldu. Bastığımız yer mağaranın girişiydi ve bastığımız zemin adım attığımız anda toz duman olmuştu. Muhtarın deyimi ile mağaranın girişi daha önce kapatılmış ve sıvalarla kapı yapılmış ancak bu kapı kırılmış. Öncelikle şunu belirteyim ki şaşkındım. Toz bulutu gözlerimi almışken iki adım sonra önümde derin olmayan bir kuyu ve içeride iskelet kalıntıları duruyordu. Yürümeye devam ediyordum. Ancak çekim arkadaşım Kamil Akyürek’in her adımımda, Dur! Uyarısıyla irkilmemekte pek mümkün değildi. Haklıydı. Kaburga kemiklerinin olduğu ve insan izlerinin olduğu bölümdeydim. Mağaranın duvarlarında izler vardı ve sanki bir şeyleri anlatıyordu ancak bilinmezliğe doğru adımlarımız ilerliyordu…

**Henüz çok ilerlememiştik ki sağa dönüp dar bir alandan karanlığa giden yolculukta elimizde küçük bir aydınlatma ve bir küçük kamera ile ilerliyorduk. Dar ve kısa koridora benzer alanda bir sığınak vardı. Küçük ve yine duvarlarında izler olan, içindeyse 11-15 yaşlarında bir çocuğa ait olduğunu tahmin ettiğim bir kafatası. Heyecanla çekim esnasında bunu gösterebilmek için elime aldım. Şimdi al deseniz asla almam. Farkında bile değildim bir kafatasını elimde tuttuğumun o an. Çene kemiği düşmüştü. Kafatasını kameraya anlatırken (bu arada görüntüyü izlemek isterseniz www.gazetemerhaba.com video haber bölümünden bakabilirsiniz) önümdeki çene kemiğindeki dişlere gözüm takılmıştı.5 dişi kalmış diğerleri dökülmüş fakat o 5 diş sapasağlam duruyordu. Bu alan dar bir alandı. Muhtemelen korkup buraya sığınmış bir çocuk olabilir miydi? Kim bilir ben ilerliyordum ama bu mağarada keşfedilmeyi bekleyen daha nice bekleyenler vardı. İlerledim 5-6 adım sonra yalnız olmadığımızı fark ettim. Rahatsız ettiğimiz yarasalar vardı. Ama mağarada yaşayan sadece onlar değildi. Devasa bir örümcek. Hayatımda ilk defa burada görmüştüm. Hatta korkumu belli etmemek için kamerada Yalnız değiliz kesinlikle yalnız değiliz dediğimi hatırlıyorum. Ne olduğunu bile söyleyememişim. Sadece bir örümcek değil ne olduğunu tarif edemediğim farklı böcek tipleri vardı. Önemli olan mı? Sıradan bir böcek değil hem görüntüleriyle heybetli oluşları hem de büyük oluşları… Küçükleri de vardı tabi ki…

**Bu alandan sonra ilerlemek doğru olmaz diye düşünerek sola giden koridora ilerledik. Burada müthiş bir tapınakla karşılaşacağımı hiç düşünemezdim. Bilseydim önce buradan başlayalım derdim. İlerledik. Bu arada çekim arkadaşımla birlikteydik ama sağolsun yanımızda birde Kepsut’un tanınan ve sevilen bir ismi Muzaffer Karakoyun’da vardı. Bu mağarayı ilk ondan duydum. Oda heyecanlıydı. Daha önce keşfedilmemişler ekibiyle gittiğini ama tam olarak kendisinin burayı görmediğini ifade ediyordu. Birlikte gitsek diyordu. Keşfedilmemişler ekibine bizde takılmıştık bir nevi. Ama onlar kendi çekimlerini gerçekleştiriyor, bizse kendi izlenim ve deneyimlerimizi ayrı ayrı yaşıyorduk devasa bir karanlık ve mağaranın içinde. İyi ki gelmişiz. Sırları açığa çıkarmanın tam vaktiydi. Gündemden sıyrılmanın hem korkuyu, hem heyecanı, hem de sır dolu mağarayı çözmek için birebir tapınağın gizemini gözlerimizle görmek ve sizlere olduğu gibi aktarmanın. Görmelisiniz ancak burasının ele alınması şart. Kültür Müdürlüğünün konuya duyarlı olacağı umudunu taşıyorum. Bölge müthiş. Turizm için ziyaretçi akınına uğraması muhtemel değil kesin. Bir görenlerin yeniden gitmek isteyeceği. Ama kalbi olanlar gitmesin. Buranın incelenip ardından turizme açılmasını bence beklesin…

**İlerledik. Kaygan bir zemini geçmemiz gerekiyordu. Ayakta durabilmenin mümkün olmadığı bu alan kaygan bir zemindi. Birbirimizi uyardık ama kaymadık desek yalan olur. Kayarak ilerledik .Kaya parçacıkları belli belirsiz şekillerde yerlerdeydi. Bir sarsıntı ile düşmüş olabileceğini düşündük. Sıkı durun birazdan muhteşemliğe ve gizemli öykünün tam ortasında kendimizi bulacaktık…

**Bu alanda net olarak görülen bir çift göze takıldım. Adeta bize bakıyordu. O anda ne diyeceğimi bilemedim. Ve çekim mümkün değildi. Bıraktık. Karanlığın ardındaki bilinmezlik az sonra açığa çıkacaktı. Yavaş adımlarla ilerlerken Muzaffer bağırdı, ’Semra hanım tam üzerindesin!

**Neyin demeye kalmadan hafif çıtırtıları duydum. Üzerine bastığım devasa bir yılandı. Kolları olan ve kolları her iki yana açılmış ve öylece başı gelenleri karşılayan. Tapınaksa 5 adım önünde. Gözlerim kocaman açıldı. Kendimi alamıyordum. Pek çok mağaraya gezi amaçlı gittim. Sarkıtlarla dolu su birikintilerinin oluşturduğu mağaralardı bunlar. Ama ya bu mağara…

**Uzun bir sunak vardı. Tapınaklarda, üzerinde kurban kesilen, günlük vb. yakılan, başına geçilip dinsel tören yapılan, masa biçiminde bir taş. Atlıların mağara duvarlarındaki mesajları…

**Veee nihayet bilinmezliğe yol alınabilecek mağarada en önemli olarak gördüğüm ve işte bu dediğim sunak izleri ve tapınak.

**Elbetteki arkeologların daha iyi anlayacağı bir dil hakimdir buraya.Ama biz kendi yorumlarımızla gördüklerimizi anlatıyorduk. Herkes heyecanlıydı. Şuna bak bize bakıyor’Derken tapınaktan uzanan bir baş ve keskin gözleri adeta sessiz olun dercesine bakıyordu. Nerde ne bakıyor onu görmelisiniz.Şahsen ejderhalara inanmadım hiç dev yılanlara,yada milattan önce yaşayanlara ama artık suskunum.Burası bir devrin battığı ve tarihin sakladığı şans eseri bize yansıyan ve sizlere aktarabildiğimiz kadarıyla tam bir tapınaktı.İçeride mesajlar dolusu bakışlar ve konuşan bir anne ve çocuk!!!

**Tam tapınağın ortasında anne kucağında diyebileceğim .Bilinmezliğin (B ) harfine bürünmüş ve ziyaretçilerini bekleyen. ‘Artık çok geç’ buldular! Dedirten. Belkide bulunmayı bekleyip bizi çağıran…Ve bir tapınak. Tapınağın duvarından adeta fışkıran ve sıkışıp kalmış donuk bakışlı o yılan… Oda yalnız değil. Diğerlerini de tapınakta hapsederek tutan bir anne…Zalimliğin belki de hikayesi. Bir inanışın kanla ödenişi yada çözüm bulmayı bekleyen dirilişin keskin izi…

** Ben gittim. Sıra sizde. Ama önce derim ki; Kültür bakanlığı, Valilik, Belediye her kimse burası Turizmin ana kucağı. Bu kucağı boş bırakırsak bizden sonra ki nesillere miras kalacak ve hala bekleyen bir çift gözün henüz tam olarak anlatılamamış gerçek yaşamın öyküsü…

Semra Aman Akyürek

SON DAKİKA HABERLERİ
Sonraki Haber