Yuntdağ’ın Kadınları Gelenekle Direniyor: Bohçalar Hazır, Yollar Dualarla Dolu
Anadolu’nun kadim coğrafyasında, Yunt Dağları’nın eteklerinde bir köyde – Pelitalan’da – hala umut, emek ve gelenek iç içe yaşanıyor. Genç kızların ellerinde, analarının, ninelerinin mirasıyla süslenen bohçalar; sabırla işlenen danteller, göz nuru yazmalar, nişanlık kurabiyeler ve evde açılan incecik baklavalar… Hepsi bir törenin, bir kültürün, bir direnişin sessiz ama güçlü sesi.
Zaman değişti, şehirler büyüdü, asfalt yollar uzakları yakın etti ama Pelitalan’ın kadınları, gönüllerini ve geleneklerini zamana teslim etmedi. Onlar hâlâ nişan bohçalarını, sevdayla ve sabırla hazırlar. O bohçalarda sadece ipekli sabahlıklar ya da mendiller değil, nesilden nesile taşınan aidiyetin dokusu gizlidir.
Birlikte Yürüyen Kadınlar, Bir Gelenek Daha Yaşatıyor
Geçtiğimiz hafta sonu, Pelitalan’da düzenlenen nişan töreninde köyün kadınları bir kez daha yolları adımlayarak, köy düğünlerinin ruhunu yaşattı. Renkli yazmalar omuzlarda, ağızlarda dualar, ellerde tepsiler ve bohçalar... Birbirine yaslanarak yürüyen kadınlar, sadece genç bir çifte değil, tüm köye umut taşıdı.
Yüzlerce yıl önce olduğu gibi, bugün de kadınlar gelin evine giderken yolu süsledi, çalgısız düğün, davulsuz eğlence olmaz dediler. Ama bu kez belki bir zurnanın yerine çocuk kahkahaları yankılandı, yine de eksik değildi hiçbir şey… Çünkü esas olan gönül birliğiydi, sofraya dizilen tabak değil, yüreğe dizilen sevgi idi.
Gelenekle Direnen Halılar, Dualarla İşlenen Bohçalar
Eskiden köyün her evinden tezgâh sesi yükselirdi. Şimdi bu sesler yerini çocukların oyunlarına bırakmış olabilir, ama bazı eller hâlâ halı dokur, bazı kalpler hâlâ kök boya kokar. O tezgâhlarda sadece halı değil, anılar da dokunurdu; her ilmekte bir sevda, bir hikâye gizliydi.
Bugün orlon ipler, sentetik boyalar her ne kadar geleneksel dokuyu silmeye çalışsa da, Pelitalan’ın kadınları eski usulü bırakmıyor. Onlar için dokuma sadece bir geçim kaynağı değil; bir kimlik, bir duruş.
Kültür, Toprakla Bağını Koparmazsa Yaşar
Bir nişan töreniyle yeniden can bulan gelenekler, bize bir şeyi hatırlattı: Kültür, sadece yaşanarak korunur. Her baklavada bir sabır, her yazmada bir tarih, her bohçada bir dua vardır.
Pelitalan’ın kadınları; sessizce ama kararlılıkla, kültürün sadece müzelerde değil, mutfaklarda, sokaklarda, sofralarda yaşatılabileceğini bir kez daha gösterdi.
Ve belki de bu yüzden, Anadolu hâlâ her sabah yeniden doğar…