Önce, 21.817.431.658 kimlik nolu Ali Çağları (Ali Çavuş) tanıyalım. 01.07.1895 yılı, Cide doğumlu, İbrahim oğlu, Gülsümden doğma gazimiz, İvrindi ilçesinde ikamet eden Emine isimli bayanla evli olduğundan, askerlikten sonraki yılları İvrindi’de mütevazı bir hayat akışı içinde geçmiştir. 1932 doğumlu Zehra isminde bir kızı, 1935 doğumlu oğlu ile yine 1941 doğumlu Mustafa adında iki oğlu vardır.
Ali Çavuşun babası İbrahim Balkan savaşlarında askere alınır. Savaştan sonra hemen Çanakkale savaşlarına sevk edilir. Babasının 1915 yılında Çanakkale’ye alınması esnasında, Ali Çavuşta 18-20 yaşlarına geldiğinden, Çanakkale savaşlarına çağrılır.
Ali çavuşun babası İbrahim, Conk bayırı ve Anzak koyundaki taburlardan birinde savaşa katılır. Ali Çavuşta ayni cephedeki bir başka tabura verilir. Bir günde iki üç taburun birden şehit olduğu, en korkunç, en şiddetli çarpışmaların devam ettiği ve oluk oluk kanların zığın dereye, sel gibi aktığı, o amansız savaş günlerinden birinde, Ali Çavuş babasının da ayni cephede olduğunu öğrenir. Gelin bu baba oğlun savaştaki hikâyesini, Ali Çavuş’un kendi ağzı ile anlattıklarından dinleyelim.
(Gürültülerden ilerde muharebe olduğu anlaşılıyordu. Hiç durmadan yaralı taşıyorlardı. Bir süre muharebe sırasını beklerken getirilen yaralılardan biri beni tanımış seslendi. “Ali hemşerim, baban şimdi savaşanlar içinde” dedi. Hemen bizde muharebeye koşar adım sürüldük. Türk-İngiliz birbirine kenetlenmiş gibi cenk ediyorlardı. Bizde içlerine daldık. Bir güzel boğuştuk. Akşama doğru harp bitti. Ateşkes yapıldı. Cesetleri toplarken babama çok baktım amma bulamadım. Bir süngü hücumuna kaptırmış gitmişim. Etrafımda kimse yok. “Aydın Ayhan’ın derlemelerinden”)
Üç bin düşman kuvvetini, 67 askerle durdurmayı başaran, Ezineli Yahya Çavuşlar, Conk bayırındaki teğmen Nazif Çakmaklar, Anadolu’nun her bölgesinden koşup gelen Kınalı Hasanlar, Çanakkale savaşlarında şehit düşerek yan yana yatmaktalar. Bu kadar şehit verilen bu topraklara bir yıl sonra, İngiliz askerleri hiç savaşmadan İstanbul’u gelip işgal etmişler. Saltanatı ve yönetimi kendi emirleri altına almışlar.
İşte tam burada aklımız karışıyor, şaşırıyoruz, kahroluyoruz bu tabloya. İngilizler İstanbul’u işgal etmesine seyirci kalınacaktı da benim üç yüz bin atam niçin şehit oldu. O gün Hindistan’dan, Avusturalya’dan, Yeni Zellanda’dan para ile asker toplayarak, Çanakkale’de savaşa sürenler, bu günde değişik oyunlar içindeler. Bu gün El kaide, bin ladin ve İŞİD gibi birçok terör örgütlerini kuranlarla, dün Çanakkale’ye cephe kuranlar ayni sihirli elin tuzakları. Dün Çanakkale’de karşımızda savaşan değişik ülkelerden toplanmış askerlerle, bu gün orta doğuda kurulan terör örgütleri ayni üst akıl dedikleri, dış akıl odaklar tarafından yönetiliyor. Dün Çanakkale’deler bu gün, Suriye’de, Irakta Gazze’deler. Dün Çanakkale’de karşımıza cephe kuranlar, bu gün İŞİD gibi terör örgütleri kuruyorlar. Çevremizi ateş çemberi içinde bırakıp, bizi de bu ateşin içine çekmek istiyorlar.
Bir Taraftan terör örgütleri ile savaş yaparken bir taraftan da sapık diziler vasıtası ile geçmişimize küfrediyorlar. Gençliği başıboş bir boşluğa doğru sürükleyenlerle, savaş, terör, uyuşturucu bataklığına itenler hep dış akıl, üst akıl dedikleri dış güçler tarafından yönetiliyor.
Seçim ortamından faydalanarak, ülkeyi kargaşa ortamına itmek isteyen dış odakların, yalılarda, villalarda kurdukları planlara dikkat etmek gerekiyor. Hislerini, hırslarını aklın üzerine çıkarıp, madde ve makam için birbirlerine saldıranların bu ortamdan kurtularak, birleşip, TÜM TÜRKİYE ile uğraşan dış odaklara karşı durması gerekiyor. Öz aklın yolu bu olmalı ve babası ile ayni cephede savaşan Ali Çavuşlardan, Yahya Çavuşlardan, Azman Mehmetlerden ibret almalıyız. Oyuna gelmeyelim. Hoşça kalın.