Osmanlı hem aşılamadı ve hem de anlaşılamadı. Osmanlı insanının yaşadıklarını anlayamayanlar, bir asırdır onu aşmaya çalışıyorlar. Abdülazizi kesen, Abdülhamid’i tahtından eden, Binlerce vatan sevdalısını istiklal mahkemeleri ile darağacına gönderen, Adnan Menderes’i asan, Turgut Özal’ı zehirleyen, siyasi aktörlere bu necip millet hiçbir zaman itibar etmedi.1946 yılında yapılan hileli seçimlerden bu yana, bu millet hep kendi hayatına uygun gördüklerini seçti, başkaları alaşağı etti. Dış güçlerin temsilcileri TÜRETMELERİ bu millet keşfetti. Bu anlayışların günümüzdeki temsilcilerine On Üç yıldan beri yapılan her seçimde gerekli cevabı verdi. Şimdi yine verecek.
Siyasi aktörlerin dışarıdan aldıkları üst akıl, üstün akıl dedikleri dâhili beslemeleri yıllarca bu milletin avutulup aldatılmasına sebep oldu. Coğrafyasındaki maddi değerleri çalarken benliğinde bulunan Osmanlı insanı olma hasletlerini de çaldılar. Her yıl taktik değiştirerek saldırdılar. Batıdan gelen anlayışlar, yalnızca kaba güç kullanarak hegemonya kurdular. İnsanlığa, bilhassa Ortadoğu’ya, farklı dinlerin ve farklı kültürlerin müşterek yaşayabileceği bir coğrafya sunamadılar. Ekonomik değişimleri, siyasi değişimleri ve aydınlanma dedikleri insanlık dışı değişimleri yaptılar. Reformlara, Rönesanslara ve yeni buluşlara imza attılar, amma, bütün insanlığın, insanca hakça, barış ve kardeşlik duyguları içinde yaşayabileceği bir yerküre üzerinde hiç durmadılar. Madde için yerküre üzerinde kanlı bir medeniyet yaşattılar.
Dünya kuruldu kurulalı yaşatılan ve yayılan medeniyetlerin kökünü kazıdılar. Medeniyetsiz kalan bölgeleri emirleri altına alıp köleleştirdiler. İnsanlığa “uygarlık armağan ediyoruz “ deyip, kitleleri sömürgeleştirdiler. Şu an içinde yaşayarak geçtiğimiz dönemde ise, “insan hakları ve özgürlükler” sloganı ile dünyaya çeki düzen vermeye çalışıyorlar.
Yerkürenin hiçbir bölümüne ve bölgesine ne hak götürdüler nede hakkaniyet. Aksine kan ve gözyaşı akıttılar. Diktatörlerle, TÜRETTİKLERİ uydu emir eri YAMALIKLARLA, uzaktan yönettikleri medya ve sivil toplum kuruluşları ile, ülkeleri içerden karıştırarak sömürülerini devam ettirmeye çalışıyorlar.
Bu anlatımlardan çıkarılabilecek sonuç şu. Osmanlı asırlarca insana önem verip bütün medeniyetlere saygılı oldu. İki asırdır batı, her türlü medeniyet ve inanışın köküne dinamit koydu. Osmanlı önce gönülleri fetih ediyor. Ardından ihya ve inşa ediyor. Batı uygarlığı gibi kendini dayatmıyor. Başka medeniyetlerin var olma ve kendi gibi kalma, insan gibi yaşama hakkını yok etmiyor. Bu yüzden Osmanlı medeniyeti tam anlaşılamamış ve bütün uğraşılara rağmen, tam aşılamamıştır. Bu gün ülkemiz insanında yaşatılmak istenen anlayış, küllenmeye yüz tutan “Osmanlı insanı olma” anlayışının devamıdır.
Batı çıkar gördüğü her ülkeyi yakıp yıkıyor. Kan ve gözyaşı akıtıyor. Türkiye ise kucak açıp el uzatıyor. Batının yaktığı, yıktığı insanlara yardım elini uzatıp, yaraları tedavi etmeye çalışıyor. İşte ülkemiz içinde ve çevre coğrafyamızda gelişip büyüyen anlayışlar budur. Bu anlayış ve yaşayışlar, batının uykularını kaçırıyor. Onun içindir ki, içimizden, ermeni meselesi, kürt, meselesi ile yara açmak istiyorlar. Bir asırdır, İngilizler orta doğu ve ülkemizin altını oyuyor. Almanlar, tuzak kuruyor. Yahudiler kumpas üzerine kumpas tezgâhlıyor.
Türkiye tarihi derinliğini ve stratejik orta doğuyu harekete geçirmeye ihtiyacı var. Bu büyük atağa ara vermeye tahammülü yok. Hata yapma şansı yok. Kendi coğrafyasını geleceğe Osmanlı ruhu ile hazırlamaya bir nevi mecbur kalmış durumda. Batılılara ve içimizdeki türettikleri YAMALIKLARA bir daha hatırlatmak ve gönülden gelen bir sesle, bir daha haykırmak gerekiyor. Korkunun ecele faydası yok. Su akacak ve yatağını bulacak. Bildiğiniz dünya ve bindiğiniz insanlık anlayışı sonuna yaklaşıyor. Adalete, hakkaniyete, barışa ve kardeşliğe dayalı yeni bir dünya kuruluyor. Bu yeni yer küre oluşumunda TÜRKİYE kurucu rol alıyor. Onun içindir ki, yıkıcı cılız seslere kulak asmadan, güçlü devlet ve güçlü millet olma yolunda sık adımlar atılması gerekiyor. Hoşça kalın.
