Bayramın Kokusu Kaldı Mı Hâlâ Üzerimizde?

Bayramın Kokusu Kaldı Mı Hâlâ Üzerimizde?
Küçükken sabah ezanıyla uyanırdık Kurban Bayramı’na… Annemin mutfağından gelen kavurma kokusuyla karışık sabunlu yıkama suyunun kokusu hâlâ burnumda. 1980’li yıllarda bir bayram sadece bir tatil değil, adeta bir tören, bir ritüeldi. Erkenden kalkılır, bayramlık kıyafetler özenle giyilir, büyüklerin elleri öyle alelacele değil, saygıyla, usul usul öpülürdü. Herkesin gözlerinde bir heyecan, kalplerinde bir telaş olurdu.
Bugün dönüp baktığımda, o kokuların, seslerin, yüzlerdeki ifadelerin yavaş yavaş silinip gittiğini görmek içimi burkuyor. Evet, teknoloji ilerledi; artık kurban bağışı için birkaç tuşa basmak yeterli. Bayram mesajları cep telefonlarından zincir gibi yollanıyor. Ama biz o eski kartpostalları, el yazısı notları, yolda yürürken bile tanıdığa rastlayınca “Bayramınız mübarek olsun” demenin sıcaklığını kaybettik.
Z kuşağı diyoruz, evet; akıllı, hızlı, dijital. Ama bu kuşak bayram sabahında kurbanlık yıkayan bir amcanın duasını, kapı kapı dolaşıp harçlık toplayan çocuk kalabalığını, şeker ikram eden yaşlı bir teyzenin ellerindeki çizgileri biliyor mu? Görmüşler mi hiç sabah namazından dönen kalabalığın birbirine sarılıp gözleri dolu dolu bayramlaştığını?
Şimdi çocuklar bayramı “okul tatili” ya da “aile buluşması” olarak kodluyor. Kurbanın anlamı, paylaşmanın bereketi, kesilen hayvanın sadece eti değil, niyetiyle yapılan bir ibadet olduğunu kaçımız anlatıyoruz evlatlarımıza?
Eskiden çocuklar büyüklerin dizinin dibinde oturur, bayram adetlerini dinlerdi. Şimdi biz büyükler çocuklarımızın ilgisini çekmek için ellerimize telefon alıyor, onlara gelen mesajlardan önce bayramı biz unutur hâle geliyoruz.
Bu yazıyı yazarken bir yandan da hatırlıyorum; bayramlık ayakkabılarla uyuyan çocukları, ilk defa kesilen kurbanın başında dua etmeyi öğrenen gençleri, ilk harçlıkla bakkaldan alınan sakızın heyecanını… O zamanlar azdı belki ama gerçekti, sadeydi, samimiydi.
Teknoloji kötü değil, elbette kolaylık… Ama bayramın ruhunu, kokusunu, sohbetini, sessizce dualarla karışan geleneklerini unutturmasın bize. Ebeveynler olarak bizim görevimiz sadece et almak ya da bağış yapmak değil; bu bayramın “nedenini” anlatmak, yaşatmak.
Çocuklarımız bayramı sadece kutlamasın, anlasın… Her kurban kesiminde “paylaşmanın” büyüklüğünü hissetsin. Her el öpüşte “saygının” ne olduğunu öğrensin. Bayramı telefon ekranından değil, kalpten kutlasın.
Kokusu hâlâ burnumuzdaysa, demek ki bayramın izleri silinmemiştir. Biz üzerimize düşeni yaparsak, çocuklarımız da bir gün bu yazıya benzer satırlar yazacak kadar “bayramı” hatırlayacaklardır.
Tüm İslam âleminin Kurban Bayramı’nı içtenlikle kutluyor, sevdiklerinizle birlikte sağlık, huzur ve bereket dolu nice bayramlar diliyorum. Bayramınız mübarek olsun.
Onur Ayan