Köşe YazılarıHüseyin Yıldırım

Bir Emir…

Bir Emir…

Bismillâhihirrahmanirrahim

 

“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”Mâide, 8

Hz. Ömer ra’in halifeliği döneminde Şam valisi olan ve Hz. Peygamberimiz sav’e yakın sahâbeden biri olan Sad b. Ebi Vakkas ra Şam’daki bir camiyi genişletmek ister.

İlgili Makaleler

Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve  arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Yahudi arsasının kamulaştırılmasına razı olmaz fakat  vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.

Arsasını kaybeden Şamlı Yahudi Medine’ye gider.  Halifeyi sorar, oradakiler bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. İşte halife bu zattır, derler.

Yahudi Hz. Ömer’in yanına gider. Derdini anlatır. Hz. Ömer adamı dinler. Sonra  bir deri  parçasının üzerine şu kısa ve özlü  cümleyi yazar.

“Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.”

Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır ve kendi kendine şöyle düşünür. “Şam’daki idarecilerin giyim,kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerde, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerde.Şam’dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum.” Der

Yahudi  Şam’a ulaşınca halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim, der. Valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır. Medine’deki halifenin size mesajıdır, der. Vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der. “Arsanız size geri verilmiştir.”

Yahudi şaşırır. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin edememiştir. Merak  içinde sorar. Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız der.

Şam valisi Hz. Sad, “ tamam şimdi  sana bu cümlenin hikayesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın” der.

İslam’dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer İran taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. Çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. Adam iyi biriydi. “Gidin  krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder” dedi. Biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikayetimizi bir mütercim krala tercüme etti. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi. Bize de, memleketinize dönün, dedi.

Biz tekrar Han’a döndük. Hancı sonucu öğrenince burada bir hata var, dedi. Ben size tercümanlık yapayım teklifinde bulundu. Beraber  kralın huzura çıktık. Hancı durumu Nuşirevan’a anlattı. Develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yeri anlattı. Dikkat ettik, Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi.

Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her birimize 2 şer kese altın verdi, akşama develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin dedi. Ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın, talimatını verdi. Bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık.

Akşamleyin 200 devemiz hana geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk. Neler oluyor dedik. Hancı şöyle dedi. Sizin develerinize el koyan kişi Nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir. Bunlar bir çete, garibanların mallarına el koyuyorlar. Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Ben sizinle gidip durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım,  dedi.

Hz. Sad, anlatmaya devam ediyor. Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm. Halk toplanmış seyrediyordu. Sordum kim bunlar ve suçları ne, diye. Dediler ki,” bunlardan biri Nuşirevan’ın büyük oğlu diğeri de veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak Nuşirevan ikisini de asarak idam etmiştir.”  Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikayetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük.”

İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim” sözüyle bana bunu hatırlatıyor. Halkına zulmedersen seni darağacına çekerim diyor.

Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nuşirevan’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi. Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı?”

Bu hadiseyi bire bir yaşayan yahûdî  hem arsasını hibe eder ve hem de müslüman olur.

Fazla söze gerek var mı sizce? Bence hayır. Kul hakkı söz konusu olduğunda, ceza ve mükafat dağıtırken, acaba Hz. Ömer ra gibi olabiliyor muyuz? Sözüm, sadece yetkililere değil, başta kendi nefsim olmak üzere herkese.

Rabbimiz bizlere ve tüm inananlara Hz. Ömer ra adaleti nasip eylesin. ..

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu