Köşe Yazıları

ÇIRAKLIK DÖNEMİNE SAYGI, USTALARA VEFA

       “Amatörce” kelimesini sık kullanır mısınız? “Amatörce ud çalıyorum, amatörce şiirler yazıyorum, biraz amatörce de olsa iyi kötü çalışmalarım var. Amatör işi olsa da edebiyat etkinliklerinde organizatörüm, tüm organizasyonu ben sağlıyorum…” Edebiyat ve müzik çevremde bu tarz cümleleri sıklıkla duyan biriyimdir.  “Yazar, kalem üstadı, yaygın eğitim konservatuar öğrencisi, öğretmen, dilci, eğitimci, tercüman, ebru sanatçısı, gazeteci, eğitim koçu, masal terapisti, editör, şair, tiyatro oyuncusu, çevirmen…” sıfatlarıyla anılan bendeniz de belki amatörüm ilim yolunda. Ham idim, hâlen şekilleniyorum ve katiyen “Ben oldum! Artık mükemmelim, kusursuzum ve benden iyisi yok.” demeden okuyup yazmaya devam ediyorum. Çünkü benim dünyamdaki eğitim sevdası beşikten mezara dek devam eden bir süreçtir. Ben de yazarlığın çıraklık devresindeydim, 25. yaşımın sonrasında dahi anca kalfalık aşamasında oldum belki de. Lâkin “ustalık” sıfatını kendime konduramam, Türk Edebiyatı’nın ölümsüz sanatçılarına haksızlık etmiş olurum.

Çıraklık dönemine saygı, ustalık devrine vefa aşılanmalı evvel. Hepimiz nefes aldığımız, emeklediğimiz, ayaklanmaya çabaladığımız dönemlerimizde çömez idik. Anne babamıza muhtaçtık bebekken. İnsan, insana her zaman muhtaçtır. Hiçbir zaman“Ustalık sanatı bende. Küçük dağları ben yarattım. Kimseye muhtaç değilim.” deyip de kibirlenmemek gerek. Seni yaratan görünmeyen bir usta, gizli el var şu evrende. Yeryüzünün sanatçısı, bizleri kusursuz yaratan, insanı tüm canlıların en üstünü olarak yaratan, kusursuz sanatçımız Allah’tır. Nasıl ki bir sanatçının ellerinden en iyi eserleri doğup da vitrine çıkarsa, Rabbim de biz kullarına akıl ve konuşma kabiliyeti vererek diğer canlılardan üstün ve tam bir varoluş sanatıyla yaratmıştır. Çok şükür Allah’a ki Hazreti Âdem’in soyundan türeyen canlar olmuşuz. Aslında bir meslek ve sanat dalında, zanaatta ustalaşmadan toplum önüne çıkmamak gerek. Usta-çırak ilişkisinde, çıraklıktan ustalığa geçişte “kalfalık” sınıfı dahi atlanmamalı. Ahi Teşkilâtı gibi meslek sahiplerimiz korunmalı ve her birine saygı duyulmalı. Çırak, yıllar önce nerden geldiğini hiç unutmamalı ki ustasının adını duayla ansın. Öncesinde minicik bir nokta iken yanındaki değerlerini, tecrübesini artırdıkça anca virgüle dönüşür kalfa bile. Kalfalık da iş disiplinini, mütevazılığı, meslekî saygınlığı hak eden bir sıfattır.

 

İlgili Makaleler

27 Nisan 2019 Cumartesi günü “Balıkesir Üniversitesi Görsel Sanatsal Topluluğu (BAÜN GST)” öğrencileri ile rektörlükten resmî izin alıp Balıkesir’den İzmir’e Tıp Fakültesi profesörümüz (aynı zamanda topluluk danışmanı hocamız) ve öğrenci kardeşlerimle yaptığımız günübirlik otobüs gezisi aklıma gelir. Etnografya Müzesi, Kâğıt Müzesi o toplu gezimizde hayranlık bırakmıştı bende. İnsanlar en ufak bir eşyasına sahip çıkarsa, geldiği yeri unutmazsa, kültürünü özümserse, hatıralarını koruyup saklarsa; yüzyıllar sonra işte o değerlere müzelerde kavuşarak o anki yılların hislerini yaşarız. Müzelerde imzalanan ziyaretçi defterleri, duygularımıza yer verdiğimiz hatıra sayfaları, grup gezilerinde yazılan mektuplar o bölgedeki şehirlerimiz adına ne hoş dokunuşlar bırakır. “Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim” isimli şarkısındaki gibi Türk Sanat Müziği devlet sanatçımız (Sanat Güneşi) Zeki Müren bile unutulmadı. Bir lisede görmüştüm, çok hoşuma gitmişti Atatürk büstü. Büst ve altında altın işlemeli kabartma harflerle “Atatürk’ün Ölümünün 100. Yıl Dönümü (1881-1981)” yazıyordu. Ben doğmadan evvelki yıllar, ağabey ve ablalarımın doğum tarihlerine isabet eden 1981 yılı, Atatürk’ün doğumun 100. yılı ne kadar anlamlı. Çok hoşuma gitmişti oradaki büst, heykeltıraş sanatı, kabartma harflerle yazılan sanat.

Günübirlik geziler, sanatsal söyleşiler, usta-çırak eserlerinin sergilendiği uluslararası fuarlar, kalfalığa geçişteki hayat deneyimi ve daha fazlası, yeteneklerimizin doğaya yansıyan renkleri, birer mucize gibi ruhumuzu hoşnut eder. Her birimiz hayat yolunda çömez, acemi bir çırağız. Çıraklık dönemine saygı, kalfalara sevgi, ustalarımıza vefa beslemeliyiz. Buradan tüm ilim üstadı, âlim ve sanatçı hocalarımın yani o mübarek ustalarımızın ellerinden öpüyorum. Allah’ım yeteneklerinizi uzun ömürle daim eylesin, nefesiniz tükenmesin.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu