GündemKöşe Yazıları

Çocuklar Kitaplar Ve Hatıralar

Çocuklar Kitaplar Ve Hatıralar

 

Ağlayan bebeğinin emziğine lokum tozu, üzüm pekmezi, tatlı şerbeti, kurabiye tozu sürüp susturmaya çalışan anneler aklıma esti. Benim iki amcam var, büyük amcamın yıllar sonra ikinci evlâdı doğmuştu. Âdem dedemin ismini alan ufaklık sonrasında boylu poslu, upuzun, yakışıklı, dalgalı kıvırcık saçlı bir delikanlı oldu. Aklıma yeğenim Adem gelir. Yengem onun emziğine lokum tozu sürerdi. Sessiz sakin, uysal ve yanakları da tam sevmelik olan tombul bir bebekti. Lokum tozuna o kadar alışmış ki. Sonra amcamla yengemi çocuk doktoru uyarmış dişler konusunda. Gerçekten de yeğenimin minik yaşta dişleri çürümüştü, öğrencilik yıllarında diş teli kullanıp diş hekiminde tedavi gördü. Özellikle de ufaklığın çocukken de üstteki ön dişleri tavşan gibi çarpık ve uzundu. O hâliyle de tatlıydı. Belki de üst dişlerdeki orantısızlık genetik olsa gerek, iki halamın da ön dişleri öyleydi ben çocukken. Ama ikisinin de diş tedavisiyle yüz güzelliklerini sonrasında dişleri tamamlamıştı. Halk arasında annelere “emzik kullanmayın” dense de bırakın da bebeklerin emziğini toz şekere, lokum tozuna ya da olgun meyveye batırıp emzik emmenin tadını yaşatın. Tam kararında olan tatlının sağlığa zararı yoktur.

 

Tatlılarla başladık konuya. Gelelim başka pratik ev oyunlarına. Anne gözetiminde mıknatıs, vida, anahtar ve demirlerle oynamak da çok keyiflidir. Çek-yapıştır mıknatısla, oyunun keyfindeki mutluluk da sizi kendine çekecektir. Pamuk Prenses masalı ve Çokoprens bisküvileri misali ayrıca her evin küçük prensi, prensesi var şimdi. Prenses olan biz küçük kızlar tül perdeden ya da anne elbisesinden gelinlik uydurur, altın rengi sahte bilezikleri kollarımıza takardık. Plâstik taçlarla oynardık elde de gelinlerin tıpkısı olan kır çiçeğimizle.

Oyuncak kampanyası yapın sizler de mahalle arasında. Köy çocukları için de hatta gönüllü çocuklara oyuncak toplama görevini verin. Örme yün ipten bebek yapmak, aktarlardan kavanoz bitkileri almak, o kokuları kurutulan bitkiler ne hoştur. İkiz çocuk yahut üçüzlerde aynı çocuğu ayıramadan iki kez yıkama, yıkanmayı sevmeyen kardeşin diğer benzerini yine ikinci kez suya sokması, tek yumurta ikizlerinden aynı çocuğunu farkında olmadan iki kez öpen ebeveynler ve aynı kıyafetleri çifter renkte alma duygusu vb. yaşanan en tatlı hatıralardır. Otobüste her tanıştığınla ev arkadaşı olunmaz ama iyiyse ararsın hani. Bazen trende aynı vagondaki yol arkadaşınız bile gün gelir en iyi dostunuz oluverir. Hatıralar, yolculuk, trende kitap okuma keyfi, yol maceraları insana çok güzel duygular tattırır.

 

Aslında 25. yaşında ilk kitabını yayınlayan bir yazar olarak kitabımın telif gelirini -çocukluğumdan beri olan hayalimdir- Çocuk Esirgeme Kurumu, Mehmetçik Vakfı, Türk Dil Kurumu’na bağışlamayı düşünen biriydim. Kitaplar da çocukluk kadar değerlidir. Çiçek misalidir çocuklar. Kırlarda görürüz hep “Arnamus Çiçeği” isimli bitkiyi.  Arnamus çiçeğini hiç duyduk mu?  Kelime kökündeki  “ar-namus-edep”ten geliyormuş çiçekteki beyaz renk ve ismi. Her çiçeğim kendine has öyküsü var bir de. “Bin salıncağa sallan, sıkıntın mı var? Amaaaaan salla gitsin!” deyip gülmeliyiz kimi zaman. Dertleri sallayın gitsin, üzüntüleri salıncak misali sallayıp atın zihninizden.

Her yere şehit adı vermek; isme gösteriş yapmak değil asıl o değeri sahiplenip korumakta biter. Etraf şehit kokuyor ki hepsi adına şehitlerin ismini versek her yer şehit tabelasıyla çoğalan binalarla dolup taşardı. Çocukluğumuzun unutulmayan “1999 Yılı Marmara Depremi” var bir de. 1990 kuşağı çocuklarının unutamadığı, tüm binaların yerle bir olduğu büyük depremden bahsediyorum. Tarih: 17 Ağustos 1999. Saat: 03.02. Saat elifi elifine gece yarısı üçü iki dakika geçe… “Sesimi duyan var mı? Varsa taşa tıklatsın.” diye mesaj verip enkaz altında olanlara ulaşmaya çalışan gönüllü yardım ekipleri, kazma kürekle can kurtarmaya gelen vatandaşımız usuma gelir.  Tam 17 yıl (2016 yılında hatırlarsak) dile kolay ve 17 plaka olan Çanakkale ilimiz aklıma gelirdi o çocukluğumda hissettiğim Marmara Depremi usuma gelince. Yaralar bir yandan sarılırken yeni doğan 2000 kuşağının haberi yoktur tabi bu büyük depremden, sadece büyüklerinden dinledikleri bir masal gelir her birine.

Çocuğumuza “Küçük Prens” kitabından parçalar okumak, ona uzay bilgisi bile verebilmek şık durur.  Bahçeye tohum atıp beklemeli vaktini. Çocuklar, kitaplar ve hatıralar gün gelince tohumdan fidana dönüşüp iyi yaşanan anıları bir romanda toplar gelir. Lokum tozuna batırılan çocuk emziği muhabbetle ballanır, kelimeler akide şekeri misali damakta tatlanır, hatıralar da kitaplara misafir olur. Çocuklar, kitaplar, hatıralar en değerli kelimelerle edebiyat dünyamıza yolcu olsun.

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu