Gündem

DİLİMİZ, DEĞERLERİMİZ

An itibarıyla konuşarak anlaşmayı ilke edinir insanoğlu. Anamızdan öğrendiğimiz dille şekilleniriz dünyaya gözlerimizi açtığımız an itibarıyla. Sokak ağzı, saraylı dili, halk ve köylü şivesi, İstanbul Türkçesi fark atar elbet her kalemde. Dil, anlatım, üslûp ve teknik ayrıntılar romanın düğümüdür. Öykü ve romanda serim, düğüm, çözüm bölümleriyle soluk soluğa kalırız tıpkı öğrenciyken bir kompozisyonun giriş, gelişme, sonuç bölümlerinde ter döktüğümüz gibi. Ne güzeldir görebilmek, duyabilmek ve konuşabilmek. Tatmanın ve dokunmanın da eklenmesiyle beş duyu organının coşkusuna şahit olur tüm uzvumuz.

      “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.” özlü sözü Ludwig Wittgenstein’a ait. Bu anlamlı sözdeki gibidir kelime haznemiz. Sözlüğümüz genişledikçe dünyaya açılırız, bilgimiz artınca şemsiyemizi açarız. Yelpaze misali genişler ilim dünyamız. Herkesin anlayacağı bir dille hitap etmeli insanlığa, doğru imlâ ve noktalama işareti ile dil kuralları Türkçeyi desteklemeli. Yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan muhteşem bir dildir güzel Türkçe. Şive ve yöresel ağız farklarıyla çeşitlilik gösterir sadece. Şivesel konuşmalar da anlatım bozukluğu oluşturmadığı için aslında evrensel bir dildir Türk dili.

     “Bir kimsenin ne söylemesi gerektiğini bilmesi yeterli değildir; nasıl söyleneceğini bilmesi de gerekir.” demiş Aristo. Nasıl konuşacağını, oturmasını ve kalkmasını iyi bilen insanların beden dili ve diksiyonu herkesi kendisine hayran bırakır. Aristo’nun sözü misali nasıl söyleyeceğimizi iyi bilip hazırlıklı olunca kendimizi ne güzel ifade ederiz. Tolstoy, Balzac, Dostoyevski, Hugo, Memduh Şevket, Tarık Buğra ve daha birçok ünlü yazarımızın isimleri hâlen hatırlanıyor. Ölümünden yüzlerce yıl geçse de her çağa damga vurmak ebedîdir.

     Uzun cümleler okuru sıkar. Tasvirler (betimleme) bolsa iyidir, paragraflar arasında bağ güçlü ve mantıklı olmalıdır. Merak duygusu içersin cümlelerimiz, bir soru ile de başlanabilir. Yazdığımız bir roman bölümlere de ayrılabilir. Betimlemeler olayın içine sinmeli, gereksizi atmalı. Görsellikler fotoğraf makinesi gibi olmalı, tasvirler gözlemlere dayalı olmalı, hareketli görseller ve farklı kelime dağarcığı barındırmalı. Üslup (tarz) önemlidir, yazarın kendisini ele verir özgünce. Yazarı diğerlerinden ayırır kalemi ve dili. Edebiyat adamı Ahmet Kabaklı: “Fikir taşınabilir, olay eskiyebilir fakat şaheserler, üslupları sayesinde yaşarlar. Ölümsüz eserlerin hiçbirisi derbeder, perişan bir üslupla yazılmış değildir. En iğrenç sahneler bile güzel üslubun büyüsü altında zengin bir hayal gücüne ulaşır.” der.

 

Kendi dilimize, kültürümüze, değerlerimize, edebiyatımıza, sanatçımıza, toprağımıza, ailemize sahip çıktıkça ne güzel renklenir yaşanmışlıklarımız. An itibarıyla kalemini eline almak ister yazar, an itibarıyla camdan bakınırken zihninden geçenleri kafasında canlandırıp senaryoya döker. Hepimizin kendine has hayal gücü, yazma tarzı, yaşam serüveni, bilgi birikimi vardır şu hayatta. Fikirler paylaşıldıkça, ortamlar canlandıkça ne muhteşem bir ezgi doğar zarifçe salınan her mısrada. Güzeldir kendi tarzını bulmak, hoştur hür olmak, apayrıdır özgün olabilmek. Kendimizin ürettiği orijinal kelimelerle canlansın tüm hayaller.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu