GündemKöşe Yazıları

Dünyevileşme

Dünyevileşme

 

Düşüncelerimizi, bakış açılarımızı ve anlayışlarımızı belirleyen büyük ölçüde kavramlar ve tanımlardır. Bir din veya medeniyet kendi kavramları üzerinde inşa edilerek değer bulur. Bununla birlikte kavramlar da canlı organizmalar gibi, zaman içerisinde çeşitli sebeplerle bazen anlam genişlemesi, bazen anlam daralması, bazen de anlam kayması gibi değişim ve dönüşüm geçirirler. Bu yazımda dünyevileşme kavramı üzerinde durmak istiyorum.

Genelde bütün insanlığın, özelde ise Müslümanların en büyük sorunlarından biri belki de en başta geleni ebedi olan ahiret hayatını unutarak fani olan dünya hayatına aşırı meyletme ve her şeyin sadece bu dünyadan ibaret olduğunu sanma anlayışıdır. İşte biz buna dünyevileşme diyoruz.

Dünyevileşme kavramının Batı’da sahip olduğu derin bir arka planı, felsefi ve ideolojik boyutları vardır. Fakat bizler günlük dilde bu kelimeyi insanların ( özellikle Müslümanların ) kulluk bilincinden uzaklaşarak ahireti unutup dünyaya dört elle sarılmaları anlamında kullanırız.

Dünyevileşme; insanın kendisini dünyanın cazibesine ve aldatıcılığına kaptırarak onun esiri, kulu ve kölesi haline gelmesi, hiç ölmeyecekmiş gibi sadece bu dünyasını kazanmak için çalışması, yüce Allah’ı, emirlerini ve yasaklarını unutarak veya yok sayarak hareket etmesi, öyle düşünmesi ve konuşmasıdır. Gerçi kavramının bundan daha başka anlamları da vardır ama yazımızın hacmi çerçevesinde muhtevayı bununla sınırlı tutuyorum.

Hepimiz biliyoruz ki; insanoğlu bedeni ile dünyaya, ruhu ile de ahirete dönük bir varlıktır. O nedenle, hem bedeninin ihtiyaçlarını, hem de ruhunun ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür. Ruhunu bedenine tercih eden dünyada rezil, bedenini ruhuna tercih eden de ahirette sefil olur. Onun için insan hiç ölmeyecekmiş gibi dünyası için, yarın ölecekmiş gibi de ahireti için çalışmak suretiyle, elde ettiği maddi kazanımlarla dünyada rezil olmaktan, manevi kazanımlarla da, ahirette sefil olmaktan kendisini korumalıdır.

Bu dünya, Kerim Kitabımızın “yarın” dediği ebedi hayatımızın da kazanıldığı yerdir. Bu dünya bir imtihan yeridir. Nitekim yüce kitabımızda: “O ki, Hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır” buyurulmaktadır. ( Mülk, 67/2 )

Hayat, anlamsız bir varoluş olmadığı gibi, ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir. Hayat hayırlı ve faydalı işler alanı, ölüm de bu işlerimizin karşılığını alacağımız ebedi varlık sahasına geçişi sağlayan bir dönüm noktasıdır.

Yüce Allah dünyevileşme konusunda bizleri uyarıyor, “Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah’ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın”. (Fatır, 35/5 ) “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır.” (Haşr, 59/ 19)

İnsana Allah’ı (c.c ) unutturan etkenler çoktur. Dünyevileşme hepsini içerisine alan en temel olgudur. Peygamberimizin bildirdiğine göre, “İnsanoğlu, büyürken berberinde iki şeyle büyür. Bunlardan birisi mal sevgisi, diğeri de uzun yaşama arzusudur.” İşte bu iki şey dünyevileşmenin temel sebeplerindendir. Yine Peygamberimizin bildirdiğine göre; “İnsanoğlu hasistir, yani dünya malına karşı büyük zaafı vardır. Ona bir vadi dolusu mal verilse, bir vadi dolusu mal daha ister. İnsanın gözünü ancak bir avuç toprak doldurur.”

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde; “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.”( Münafikun, 63 /9), “Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir. Ve büyük mükâfat Allah katındadır.” (Enfal, 8/28), “Servet ve oğullar dünya hayatının süsüdür. Ölümsüz olan iyi işler ise, Rablerinin katında hem sevapça daha hayırlıdır, hem de ümit bağlanmaya daha layıktır” (Kehf, 18/46) buyrulmaktadır. Bu ayetler açıkça gösteriyor ki, yaşamımızın merkezine dünyevileşmeyi değil, her iki dünyamızı da kazanma ideali konulmalıdır.

Dünya hayatının kısa ve geçici olmasına karşın ahiret hayatının ebedi ve kalıcı olduğunu ifade etmek için halk arasında “üç günlük yalan dünya” diye adlandırılan bu dünya, inancımıza göre asla hor, hakir görülmesi gereken bir yer değildir. Aksine dünya ahiretin biricik tarlasıdır. İnsanın bu dünyaya bir daha gelme şansı da yoktur. Onun için bu şans çok iyi değerlendirilmelidir.  Dünyaya bu açıdan bakıldığında yüce Allah’ın şu tavsiyelerini görürüz. “Allah’ın sana verdiğinden (Onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu ara (iste). Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sende iyilik et (ihsanda bulun) Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas, 28/77)

Dünya amaç değil bir araçtır. Dünyayı amaç edinerek dünyevileşenler aslında kendilerini aldatanlardır. Bu aldanma, insanın gafletle ahireti ihmal etmesine sebep olur. Bu konu ile ilgili olarak Hz. Muhammet (s.a.v): “İnsanoğlu gaflet uykusundadır, ancak ölünce uyanır” buyurarak bizleri uyarmıştır.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu