GündemTürkiye Gündemi

Erdoğan: Evlilik dışı hayat biçimi özendirilmeye çalışılıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ülkemizin güvenliğinin ve geleceğinin kendi sınırlarımızda değil, çok daha ötesinde başladığı gerçeğini anlayamayan kifayetsiz muhterislere en güzel cevabı milletimiz verecektir.” dedi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde engelli vatandaşların ve devlet korumasından yararlanmış gençlerin kamu kurumlarına yerleştirilmesi töreninde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

“Kendilerine en iyi geleceği hazırlamaya çalışıyoruz”

Ülkemizdeki engelli memur sayısı, bizden önceki döneme göre yaklaşık 10 kat artışla 56 bin 500 kişiye ulaştı. Bugün de her eğitim seviyesinden bin 304 engelli vatandaşımızı kamuda işe yerleştiriyoruz.

Devlet korumasında yetişen gençlerimizden bugüne kadar kamuda görev alanların sayısı 29 bine yaklaştı.  Bugün de, yine her eğitim seviyesinden bin 561 gencimizin daha atamasını gerçekleştiriyoruz.

Böylece Türkiye, sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getiren bir ülke olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Bu ülkede yaşayan her birey gibi, engellilere ve devlet korumasında yetişen gençlerimize de sahip çıkıyor, kendilerine en iyi geleceği hazırlamaya çalışıyoruz.

“Türkiye’nin zenginliğini her kesimden insanın istifadesine sunduk”

Geçmişte, devlet ile millet arasındaki ilişkiler uzunca bir süre maalesef kopuk yürüdü. Tek parti döneminde insanına tepeden bakan, milleti hor-hakir gören jakoben bir anlayış hakim oldu. Çok partili siyasi hayata geçilirken, milletimiz sadece değerlerine saygı duyan değil, aynı zamanda kendisine hak ettiği hizmetleri getiren bir yönetim anlayışının da özlemi içindeydi.

Rahmetli Adnan Menderes ve ardından rahmetli Özal, işte bu iki alanda birden yaptıkları reformlarla milletimizin gönlünü fethettiler.  AK Parti’nin 17 yıllık iktidarındaki en büyük başarısı, hem demokrasiyi geliştirmesi, hem de kalkınmayı sağlamasıdır. Tabii kalkınma, bu ülkenin vatandaşlarının her birini de kapsayınca anlamlı hale gelir.

Ülkenin kaynakları, eskiden olduğu gibi, sadece bir avuç mutlu azınlığın emrine verildiğinde, yapılan işin adı kalkınma değil, adaletsizlik olur. Biz, Türkiye’nin zenginliğini 81 vilayetin tamamına ve buralarda yaşayan her kesimden insanımızın istifadesine sunduk.

“Son 17 yılda tam 339 milyar liralık sosyal yardımda bulunduk”

Türkiye’yi büyütürken, üretimi artırırken, milli gelirimizi 3 kattan fazla yükseltirken, istihdam yelpazesini genişletirken, tüm vatandaşlarımızı kucaklamaya gayret ettik. Dünyanın en iyi sosyal güvenlik ve sağlık sistemini kurmamızın amacı da budur.

Ülkemizde, devletin şefkat şemsiyesi dışında hiç kimsenin kalmaması için özel çaba gösterdik.

Sosyal yardımlar için ayırdığımız yıllık bütçeyi 2 milyar liradan 55 milyar liraya çıkardık.  Son 17 yılda tam 339 milyar liralık sosyal yardımda bulunduk.

Milli gelirimiz içindeki sosyal yardımların payını yüzde 0,3’ten yüzde 1,2 seviyesine yükselttik.

Engelliler ve devlet korumasındaki çocuklar yanında, kadınlara, yaşlılara, dul ve yetimlere, şehit yakınları ve gazilere ihtimam gösterdik.

Türkiye büyüdükçe, güçlendikçe, zenginleştikçe, ortaya çıkan değeri tüm vatandaşlarımıza yansıtmaya inşallah devam edeceğiz.

“Hizmetlerin erişilebilir şekilde verilmesini istiyoruz”

Engellilerimizin toplumsal hayatın her alanında olmalarını sağlamak için çok yönlü çalışmalar yürütüyoruz. Bunlardan ilki erişilebilirlik meselesidir.  Sağlık ve eğitim kurumları ile işyerleri başta olmak üzere, her alandaki hizmetlerin, engelli ve yaşlılarımız açısından erişilebilir şekilde verilmesini istiyoruz.

Evinden çıkan bir engelli veya yaşlı, kaldırımıyla, yaya geçidiyle, parkıyla, bina girişiyle, toplu taşıma aracıyla her bakımdan kolayca yararlanabileceği imkânlara sahip olmalıdır. Aynı şekilde bu vatandaşlarımız, günümüzün vazgeçilmez araçları olarak bilgi ve iletişim teknolojilerinden faydalanma konusunda da hiçbir bariyerle karşılaşmamalıdır.

“Yeni yatırımlar erişilebilirlik esasına göre yapılmalı”

Şüphesiz bunu sağlamanın yolu, tüm hizmetleri, engelli ve yaşlılarımız için erişilebilir olarak tasarlamaktan geçiyor.

Şayet bir şehirde hala yollar, kaldırımlar, bina girişleri, asansörler, lavabolar; velhasıl hayatın her anında ihtiyaç duyulan unsurlar erişilebilir değilse, orada ciddi eksiklik var demektir.

“2020 yılının Erişilebilirlik Yılı olarak ilan edilmesinde fayda görüyorum”

Belediyelerimiz başta olmak üzere, bu konuda sorumluluk sahibi her kurumun, artık bu gerçeği kabul etmesi ve buna uygun davranması şarttır. Yeni yatırımlar erişilebilirlik esasına göre yapılmalı, eski binaların bu doğrultuda dönüşümleri de süratle tamamlanmalıdır.

Bu sürecin rastgele, plansız, programsız yürütülmesi de doğru değildir. Erişilebilirlik standartları belirlenmeli ve tüm kurumlar çalışmalarını buna göre yürütmelidir.

İşte bu amaçla, 2020 yılının Erişilebilirlik Yılı olarak ilan edilmesinde fayda görüyorum.

“Her bir çocuğumuza sahip çıkmak, en başta gelen görevimizdir”

Yürütülecek projelerle, hem fiziksel erişim, hem dijital dönüşüm, en önemlisi de zihinsel dönüşüm yönünde gereken adımlar atılmalıdır. Bu sürecin, Cumhurbaşkanı olarak bizzat takipçisi olacağımı özellikle belirtmek istiyorum. Aynı şekilde, ailesi olmayan veya ailesinin yanında hayatını sürdürme imkânı kalmayan her bir çocuğumuza sahip çıkmak, devlet olarak en başta gelen görevimizdir.

Elbette esas olan çocuğun ailesinin yanında veya ona aynı hissi yaşatacak bir ailenin yanında büyümesidir. Çünkü eskiden yaygın şekilde rastladığımız yurt tipi binalarda ve sadece kamu görevlilerinin gözetiminde çocuk yetiştirilmesi pek mümkün olmuyor.

Bu amaçla, iktidara geldiğimiz yıldan itibaren devlet korumasındaki çocuklarla ilgili sistemi baştan sona değiştirdik.

“6 bine yakın koruyucu aile, 7 bin 259 çocuğumuza sahip çıkıyor”

Yurt tipi binaları terk ederek, çocukların aile ve mahalle sıcaklığı içinde hayatlarını sürdürebilecekleri yeni bir sisteme geçtik.  Maddi durumu iyi olmadığı için devlet gözetimine verilen çocukları, kendi aile ortamlarında ekonomik ve sosyal olarak destekledik. Halihazırda 128 binin üzerinde çocuğun, bu şekilde kendi aileleri yanında yetişmelerini sağlıyoruz. Kimsesi olmayan çocuklar için koruyucu aile sistemini yaygınlaştırdık.

Bunu yaparken, kardeşleri ayırmamaya da itina gösterdik. Halen 6 bine yakın koruyucu aile, 7 bin 259 çocuğumuza sahip çıkıyor.

Görüldüğü gibi devlet gerektiğinde baba, gerektiğinde ana olarak daima ihtiyaç duyan vatandaşlarımızın ve korunmaya muhtaç çocuklarımızın yanındadır. İnşallah önümüzdeki dönemde bu hizmetleri çok daha yaygın ve güçlü şekilde devam ettireceğiz.

“Aile kurumu dağıldığında nüfus da azalmaya başlıyor”

Aile kurumu, milli varlığımızın belkemiğidir. Büyük ve güçlü Türkiye hedefimize ulaşabilmenin en önemli şartlarından biri, aile kurumunu sağlam bir şekilde ayakta tutmaktır.

Aksi takdirde, tıpkı omurgası çökmüş bedenin felç olması gibi, aile kurumu dağılmış bir toplumun da yerle yeksan olması kaçınılmazdır. Bugün Batı toplumlarını bekleyen en büyük tehdit budur. Aile kurumu dağıldığında nüfus da azalmaya başlıyor.  Çünkü sadece bireylerin ve onların hayat biçimlerinin hakim olduğu bir yerde çocuğa yer bulunamıyor.

Bu yüzden pek çok Batı toplumu bir süre sonra yeryüzünden silinme riskiyle karşı karşıya kalacaktır.

“Evlilik dışı hayat biçimi özendirilmeye çalışılıyor”

Türkiye de, henüz bu derecede değilse bile, aynı tehditle yüzleşmeye başlamıştır. Gençlerimizin evlilik yaşı giderek yukarı çıkıyor. Hiç evlenmeyenlerin sayısı artıyor. Evlilik dışı hayat biçimi, medya aracılığıyla meşrulaştırılmaya, daha da vahimi özendirilmeye çalışılıyor. Televizyonların birçoğunda bunun kampanyası yapılıyor.

Aile kurumunu kökünden kurutmayı amaçlayan sembollerin önü bilinçli bir şekilde açılırken, aile kurumuna sahip çıkan davranışlar küçümseniyor. Bu büyük tehlikeye hep birlikte karşı koymalıyız.

“Pek çok sorunun çözümü, aile kurumunun güçlendirilmesinden geçiyor”

Ailemizin içinde yer aldığı değerlerimize sahip çıkmanın bizi küçülten değil yücelten bir tercih olduğunu gençlerimize göstermeliyiz. Yeni nesil, okumaktan ve duymaktan ziyade gözlemden etkileniyor. Bir başka ifadeyle, bizler ne kadar örnek bir aile hayatı ortaya koyarsak, çocuklarımız da kendileri için benzer bir gelecek tasavvur eder.

Kadına şiddet başta olmak üzere, sıkıntısını yaşadığımız pek çok sorunun çözümü, aile kurumunun güçlendirilmesinden geçiyor. Geçenlerde bir olay daha yaşandı. Bir namussuz, bir alçak, meşru olmayan bir yaşamla, onunla birlikte yaşıyor. Asit veya kezzap atıyor yüzüne tabii bir göz gidiyor. Mahkemenin verdiği ceza ortalama söylüyorum 13. Ben soruşturuyorum, bana verilen cevap şu. Kanunun en yüksek oranı bu. Ben de diyorum ki burada bizim getirdiğimizi söylüyorum. Arkadaşlar, siz niye kanun diyerek bize böyle bir cevap yolunu buluyorsunuz. Ben kanundan bahsetmiyorum. Ben haktan, hukuktan bahsediyorum. Siz burada hakkı arayacaksınız, adaleti arayacaksınız. Böyle bir olay kendi kızının başına gelmiş olsa bu olayı nasıl değerlendirirsin. Yargı dünyasına sesleniyorum. Kanunların arasındaki maddelere değil vicdanınızın sesine kulak verin. Adaletin tecellisini hakta, hukukta arayın. Hukuk eşittir kanun değildir. Bunu iyi anlamamız lazım.

Bu vesileyle şu hususa da dikkat çekmek istiyorum. Ülkemizde, kadına şiddet olgusunu bahane ederek aile kurumuna saldıran bir zihniyet peyda oldu. Vicdan yok, acıma hissi söz konusu değil. Ama mücadelemizi gerek İçişleri Bakanlığı gerek yargı, vermeye devam edeceğiz. Bu zihniyetin amacı kadını korumak değil, aileyi dağıtmaktır. Bunun için toplumun önüne hakikatle ilgisi olmayan bir dehşet tablosu koymaya çalışıyorlar.

Mesela, Türkiye’deki kadın cinayeti vakaları, Avrupa ülkelerinin yarısı, dünya ortalamasının üçte biri kadardır. Buna rağmen ülkemizi, adeta her köşesinde her an kadınların katledildiği bir yer gibi gösterme çabalarına rastlıyoruz. Bu tür gayretler asla iyi niyetli değildir.

“Aile kurumunun içinin boşaltılmasına izin vermeyeceğiz”

Kadına fiziken veya ruhen şiddet uygulayanın, hele hele hayatına kast edenin karşısına ilk önce biz çıkarız bunun bilinmesini istiyorum. Anne olan, eş olan, kız evlat olan, hepsinden önemlisi insanın yarısı olan kadına yönelik her türlü ayrımcı davranışa ve şiddete eyvallah etmedik, etmeyiz. İnsani duyarlılıkların sinsi bir şekilde istismarıyla aile kurumunun içinin boşatılmasına ve çökertilmesine de asla izin vermeyeceğiz.

Eğitimden medyaya kadar her alanda seferberlik ruhuyla aileye sahip çıkacak bir anlayışla çalışmalar yürüteceğiz. Bugünümüz ve geleceğimiz için aile kurumunun yaşatılmasını ve güçlendirilmesini sağlamayı, en az güvenlik kadar, en az ekonomi kadar önemli görüyoruz.

“Cumhuriyet tarihimizin içinde önemli kırılma noktaları bulunuyor”

Devletlerin ve milletlerin tarihlerinde kritik dönüm noktaları vardır. Biz, yaklaşık bir asır önce 600 yıllık bir cihan devletini kaybedip, yerine Cumhuriyet fidanını toprağa dikerek böyle bir dönem yaşadık.  Cumhuriyet tarihimizin kendi içinde de önemli kırılma noktaları bulunuyor.

Son yıllarda yaşadıklarımız da, gelecek yarım asrımızı, hatta bir asrımızı belirleyecek önemde olması sebebiyle, yeni bir tarihi dönüm noktasıdır.

Şayet bu süreci güçlü bir şekilde geride bırakır, 2023 hedeflerimize ulaşırsak, gençlerimize 2053 ve 2071 vizyonlarını hayata geçirebilecekleri bir Türkiye emanet etme imkanını bulacağız. Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle, bu doğrultuda çok önemli mesafe kat ettik.

“Terör koridorunu da paramparça ettik”

Ülkemizi terör örgütleri aracılığıyla içeriden çökertme çabalarını boşa çıkardık. Bugün hala Gezi olaylarına halk hareketi, 17-25 darbe girişimine hukuku uygulama çabası, çukur eylemlerine sıradan asayiş olayı, 15 Temmuz darbe girişimine tiyatro diyenler çıkabiliyor. Bunlar, ya olup bitenlerden hiçbir ders çıkarmamış olanlardır, ya da zaten projenin bir parçasıdırlar.

Ardından bir terör koridoruyla güney sınırlarımızı kuşatma girişimiyle karşı karşıya kaldık. Gerçekleştirdiğimiz ve başarıyla sonuçlandırdığımız harekatlarla, bu terör koridorunu da paramparça ettik.

“Akdeniz’deki hamlelerimizi itibarsızlaştırmanın peşine düştüler”

Akdeniz’de ülkemizi kendi sahillerine hapsetmeye yönelik bir senaryoyu hayata geçirmeye çalıştılar. Önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ardından da Libya ile yaptığımız anlaşmalarla bu oyunu da bozduk. Ülkemizin ve milletimizin daha önceki mücadelelerine kulp takanlar, şimdi de Akdeniz’deki hamlelerimizi itibarsızlaştırmanın peşine düştüler.

Türk askerinin çöllere gönderilmesinden, ülkemizin bataklığa saplanmasından söz edenlerin kendi zihinleri çölleşmiş, kendi gönülleri bataklık haline dönüşmüştür.

Türkiye, Irak’ta da, Suriye’de de, Akdeniz’de de kendi hak ve menfaatlerini sonuna kadar savunmaya devam edecektir.

“Ülkemizi hedeflerine doğru adım adım yaklaştırıyoruz”

Ülkemizin güvenliğinin ve geleceğinin kendi sınırlarımızda değil, çok daha ötesinde başladığı gerçeğini anlayamayan kifayetsiz muhterislere en güzel cevabı milletimiz verecektir. Kendi halkının güvenliğini sağlayamayanların acı hali ortada iken, ısrarla Türkiye’yi üzerinde oynanan senaryolara teslim olmaya davet eden çarpık zihniyet iflas etmeye mahkumdur.

Biz, tüm kurumlarımızı tam bir işbirliği halinde çalıştırarak, ülkemizi hedeflerine doğru adım adım yaklaştırıyoruz.

“Kiminle karşı karşıya gelmemiz gerekiyorsa, asla çekinmeyeceğiz”

Bu kutlu mücadelede elbette kayıplarımız da oluyor. Onun için şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Her bir şehidimizin künyesi, istiklalimizin ve istikbalimizin birer berat belgesidir. Her bir gazimiz, bu toprakların ebedi vatanımız olarak devam edeceğinin bir remzidir. Bu yolda milletimizin yaptığı her fedakârlık, geleceğimizi aydınlatmak için yakılan adeta bir çerağdır.

Bir asır önce Gazi Mustafa Kemal’in önderliğinde bu millet “ya istiklal ya ölüm” diyerek kıyam etmiş ve zafere koşmuştu.

Bugün de yine milletimizle birlikte “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” şiarıyla bir büyük mücadele veriyoruz. İnşallah bu kutlu mücadeleyi de zaferle taçlandıracağız. Bunun için ne kadar çalışmamız, ter dökmemiz, fedakarlık yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. Bunun için nerede olmamız gerekiyorsa orada olacağız. Bunun için kiminle karşı karşıya gelmemiz gerekiyorsa, ondan da asla çekinmeyeceğiz. Çünkü bu sadece bizim değil, aynı zamanda koskoca bir tarihin ve bir medeniyetin de varoluş mücadelesidir.

“Bozduğumuz her tuzak bizi daha güçlü hale getirdi”

Bu yolda atılan her adımın büyük önemi vardır. Hamdolsun bugüne kadar yıkılmadan hep yürümeye devam ettik. Geride bıraktığımız her engel, bozduğumuz her tuzak bizi daha güçlü hale getirdi. Artık önümüzün daha açık olduğunu, ufkumuzun daha aydınlık hale geldiğini görüyoruz. Zafere kadar bize durmak, duraksamak, hele hele geri adım atmak asla yoktur.

Hep söylediğimiz gibi, Allah’ın yardımı ve milletimizin desteği yanımızda olduğu müddetçe, “ya olacağız ya öleceğiz” haykırışıyla hep daha ileriye doğru gitmeyi sürdüreceğiz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Bu duygularla bir kez daha bugün atamasını yapacağımız engelli vatandaşlarımıza ve devlet korumasından yararlanmış gençlerimize görev yerlerinin hayırlı olmasını diliyorum. Ülkemize ve milletimize bu hizmetlerin sunulmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu