GündemKöşe Yazıları

Gerçekler İncitir Mi?

Gerçekler İncitir Mi?

 

Buna karar vermeden önce gerçeğin, “somut olarak var olan ve varlığı hiçbir şekilde yadsınamayan, durum, olgu, nesne ya da nitelik olarak var olan” olduğunu dikkate almakta fayda var. Yani gerçek olan bir durum aktarılırken, aktarıcının düşünce ve yorumundan bağımsız olmalı ki gerçek olsun. Bununla beraber yine de önemli olan, bir gerçeğin dile getirilmesi ile neyin amaçlandığı aslında. İlişkiler açısından bakıldığında istenen, karşı tarafın canını acıtmak mı, yoksa iyi niyetle onun gerçekle yüzleşmesini sağlamak mı? Her iki durumun da ilişkileri zedeleyen ya da bitirme noktasına getiren riskleri var elbette, eğer doğru bir iletişim kurulamamışsa ve iyi niyet gözetilmemişse.

Can acıtmak için söylenen gerçekler, bir taraftan söyleyicinin egosunu tatmin ederken, diğer taraftan karşı tarafta yıkıma neden olabilir. “Dost acı söyler” deyimi de böyle bir isteği sevimli hale getirmek için uydurulmuş gibi geliyor bana. Yoksa mantıklı düşündüğümüzde dost niye acı söylesin ki? Dost ancak sevdiği, koruyup, kolladığı kişiyi incitmeden kulağının, gözünün açılmasını hedefler. Yani amacı iyi niyetlidir. Hatta bu niyetle dahi olsa, o kişinin gerçekle yüzleşmeye hazır olduğundan emin olmak gerekir ki iyi niyetten bahsedilsin. Öyle değil mi?

İlişkilerde her şey yolunda giderken genelde karşı tarafın duymak istedikleri söylenir. Çünkü doğru olanın bu olduğuna ve gerçeğin incitip ilişkilerin bozulduğuna inanılır, geçmiş öğretilere dayanarak. Hal böyle olsa da gerçeğin muhatabı adına karar vermek ne kadar doğru bir düşüncedir? Acaba tüm gerçekler, en az hasarla atlatılabilecek bir şekilde söylenemez mi, tıpkı hastalık ya da ölüm gerçeğinin söylendiği gibi? Bu iki durumun farklı olduğunu düşündünüz hemen değil mi? Çünkü ne hastalık için doktora ne de ölüm için Allah’a kızmak, tepki göstermek saçma olurdu. Oysa bunlar da inciten gerçek değiller mi?  Gerçeğin kendisi çoğu zaman incitici olsa da, nasıl ve niye söylendiği daha incitici olabilir aktaran kişiye bağlı olarak bu durumda.

Kendi deneyimlerinizi düşündüğünüzde bu soruya daha içten bir cevap bulacağınızdan eminim. Kaldı ki kontrol dışında gelişen ve istenmeyen olayları kabullenmekte zorlanılır ve duyulduğunda çaresizlik, tedirginlik, mutsuzluk hissedilir. İşte o anı, bir kuşun kafesten çıkmak için çaresizce çırpınışlarına benzetiyorum, kendi deneyimlerimden yola çıkarak.

Her ne kadar gerçekle yüzleşmek zor olsa da, en uygun tutumun öncelikle “kabul etmek ve ardından ne yapılması gerekiyorsa onu yapmak” olduğunu düşünüyorum. Aksi halde mantıklı bir çözüm yolu bulmak ve uygulamak daha zor bir hale gelebilir. Bu arada “kabul etmek” ile “kabullenmek” arasındaki ince ayırım önemli çünkü birisi cesaretlendirir, diğeri ise boyun eğdirir.

Herkesin hayatında fark etmediği ya da bilmediği ve onlardan habersizce yaşadığı gerçekleri olabilir. Gerçeği bilmek her insanın hakkı olmasına rağmen yine de kişinin tercihi önemlidir çünkü kimileri bilmeden yaşamak ister incinmemek için, kimileri de güçlenmek ister yüzleşerek. Sonucu her ne olursa olsun gizli kalan gerçekler hele de bilinip de susulanlar, gerçeğin kendisinden daha incitici değil mi?

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu