Köşe Yazıları

GÜNEŞİN ÖPÜŞLERİ

Yüreğime tıp tıp çocuksu gülüşler damlıyor. Gülüşlerimi toplayıp da geldim huzura. Ömrümün çağlayanında akıp gitti her bir satır. Bir satır ki an geldi Tolstoy’un romanlarında nefeslendi, an geldi Sait Faik’in hikâyelerinde demlendi. Yasemin çiçeklerinde demlenen yasemin çayım okuma saatime eşlik etti ansızın. “Ruhunuzu iyileştirmek için çocuklarla vakit geçirin.” demiş Dostoyevski.

Dostoyevski’nin özlü sözlerinden dünya klasiklerine doğru yol aldı aziz kalemim. Keşke yetişkinler de çocuklar gibi saf, yalansız, katışıksız ve her daim çocuk ruhlu kalabilmeyi becerebilseler. Gökyüzünde çocukça uçurtmalar uçursak da manolya kokusuna boyasak hülyaları. Gelecek günlerin mutluluğuna düşler biriktirmekte hayallerim, erdemli bir mevsimin dolunay saatinde salınmakta çocukluk vaktim. Yine Dostoyevski mikrofona uzansın:

 

“İnsanların yüzüne iyi bakın,

                    Acısı çok olanın gülüşü çok güzel olur.”

– Dostoyevski –

 

Acısı büyük olanın elbette yarasını deşmemek gerek ama kırgın çiçekler misali acısını en sabırlı şekilde saklayanı da onlarda görüp şahit oluruz. Güçlüdür acı çeken insanlar, kaya gibidir ve ufacık bir rüzgâr savuramaz böyle çetin yürekleri. Kumsallara çivilensin acılar, özgürlüğe kavuşsun mutluluktan artan kırıntılar. Turnalar ve martılar göğü delip çığlıklarıyla yırtsın da albatros kuşunun hür kanatlarında havalansın bir bembeyaz gelecek. Angut kuşu deyip geçeriz ya hani, öyle bir kuş ki insanoğlundan da vefalı angutlar. Eşi ölünde kabuğuna çekilir de aynı acıyı yaşarmış angut, başında beklerken öleyazdığı da görülmüş. Kuğuların aşkına şahit oluruz kimi zaman da. Bir kuğunun hayatında tek bir eşe âşık olduğundan söz edilir, kuğuların birbirine aşkla bağlanışındaki kuşça sevda insanlığa en güzel örnektir.

Yüreğimizin gergefinde ilmek ilmek işlenir anılar, bardağı taşıran son damla olur biriktikçe de. Yıldızlı gecelere sıcak buseler bırakır ışıldayan gözler, hilalin yıldızımsı aşkına vurulur yıldırım çarparcasına. Gül dalında asılı kalır bülbülün sesi, Hint bülbülünün özgürlüğe direnişidir altın kafesi. Bir demet kırmızı karanfile sevdalanır aşk. Orhan Veli’nin İstanbul ve deniz aşkını buluşturur avare mısralar. Şişe dibindeki son bir damladır hatıraların damlası, katre katre çoğalıp roman yazdırır hırçın dalgalar. Hırçın kız Karadeniz, uysal adam Akdeniz, cana yakın Ege Denizi kucak açar da sanatsal duruşlu Marmara Denizi’ni sımsıkı sararlar kollarına. Denizdeki inci misali inci boşanır gözlerden. Gözyaşındaki her bir damla hasretliklere nişan olur.

Güneşin öpüşlerine tutunur eylül sarısı yapraklar, muhteşem bir manzarayı noktalar gökyüzündeki mor bulutlar. Güneşin öptüğü sımsıcak şehirlerin o masum çocukları içten bir tebessüme bürünür sıcacık düşlerle. Sevda yeli efil efil eserken kendini ele verir şımaran mısralar. Hasretli öpüşlerde sığırcık kuşları uçuşur da güvercinle kumrunun ıslak dokunuşlarına yem olur. Günbatımına mıhlanır serçe kuşu hayaller, sevimsiz kaldırımlar göç eder her bir sedada. Kekik kokulu dağların mis manzarasına vuruldum Anadolu’mda. Yüreği pak, sohbeti koyu insanların gönül çayında demlendim günbegün. Şehvetsi gözbebeklerini yok etti iyilik melekleri, okuma aşkına demlendi sevgi meleğim. Okuma aşkımın yazma sevdasına ay oluverdi şipşirin dünyam, ansızın gülümsedi gizli bir ilham.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu