Gürbüz Şahin: YÖK, üniversitelerin özerkliğini
zayıflatıyor
YÖK’ün 43 yıllık müdahaleci yapısına karşı Eğitim-Sen,
üniversitelerde özgürlük ve özerklik vurgusu yapıyor
Eğitim-Sen Balıkesir Şube Başkanı Gürbüz Şahin, Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) 43 yıllık müdahale ve kontrol aracına
dönüştüğünü belirtti. 12 Eylül darbesi sonrasında
sıkıyönetim kurallarını üniversitelere taşıyan YÖK, kuruluşundan bu
yana siyasi iktidarların kontrolünde hiyerarşik, baskıcı ve
otoriter bir yapı sergiledi. Üniversitelerin toplumsal sorunlardan
uzak tutulmasını sağlamak üzere görev alan YÖK, üniversitelerin
özerkliğine ağır darbeler vurdu.
Üniversitelerin Piyasalaşması ve Nitelik
Sorunları
Gürbüz Şahin, YÖK’ün zamanla üniversitelerin piyasalaşma
sürecini hızlandıran bir araç haline geldiğini vurguladı. Özellikle
2010 sonrası dönemde “performans değerlendirmesi”, “mali esneklik”
ve “kalite” gibi kavramlarla üniversitelerin ticari bir yapıya
dönüştürüldüğünü, bilgi üretiminin ekonomik bir değer kazanırken
toplumsal yararın göz ardı edildiğini ifade etti.
OHAL ve KHK Döneminde Akademisyenlere Yönelik
Baskılar
Şahin, OHAL ve KHK süreçleriyle birlikte üniversitelerin
kadrolaşma ve yozlaşma sorunlarıyla karşı karşıya kaldığını
belirtti. 1128 akademisyenin imzaladığı “Bu Suça Ortak Olmayacağız”
bildirisine yönelik cadı avı, akademik özgürlüklerin ortadan
kalktığı bir dönemin habercisi oldu. Şahin, 15 Temmuz darbe
girişiminin ardından yaşanan ihraçlar ve baskıların,
üniversitelerin temel değerlerine yapılan saldırılar olduğunu
söyledi.
YÖK’ün Rolü ve Akademik Özgürlüğün Erozyonu
Gürbüz Şahin, YÖK’ün üniversitelerdeki kontrol mekanizmalarının
bir parçası olarak kullanılmaya devam ettiğini belirterek,
performans ve güvencesiz çalışma koşullarının akademik özgürlüğü
zayıflattığını vurguladı. Özellikle rektörlük seçimlerinin
kaldırılması ve rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanması,
üniversitelerde özgür düşünceyi ve bilimsel üretimi tehdit eden bir
uygulama olarak değerlendirildi.
Sonuç olarak, Eğitim-Sen Balıkesir Şube Başkanı Gürbüz Şahin,
üniversitelerin özgürlük, özerklik ve toplumsal sorumluluklarına
geri dönmeleri gerektiğini savundu. Üniversitelerde yaşanan
sorunlara ilişkin tespit ve önerilerini sıraladı;
• Akademik özgürlüğün siyasi-ideolojik saldırılar sonucu
ayaklar altına alınması bugün üniversitelerin yaşadığı sorunların
temel nedenlerinden biridir. Üniversitelerde akademik özerklik ve
bilimsel özgürlüğün tesis edilmesi için gerekli koşullar derhal
sağlanmalıdır.
• Üniversitelerin yönetim mekanizmalarının hızlıca demokratik
ve katılımcı yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Üniversiteler,
Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörler tarafından değil,
üniversite bileşenlerinin ortak iradesiyle seçilen kurullar eliyle
yönetilmelidir.
• Rektörlerin aşırı yetkilerinden birisini düzenleyen 2547
sayılı kanunun 13-b/4 maddesi iptal edilmeli, bu madde ile
rektörlerin akademik ve idari/teknik personeli keyfi biçimde sürgün
edebilmesi, görev yerini değiştirebilmesi engellenmelidir.
• Devlet ve Vakıf üniversitelerinde 50/d, 33/a ile istihdam
edilen araştırma görevlileri arasında görev ve haklar açısından
yapılan her türlü ayrımcılık engellenmeli, araştırma görevlilerinin
50/d ile istihdamına son verilmeli, güvenceli istihdam temel
alınmalıdır.
• 35. Madde ile görevlendirilen araştırma görevlilerinin
uğradığı her türlü mobbing ve ayrımcılığa son verilmelidir.
• Hak ettikleri kadroya atanmayı bekleyen, doçent unvanı
almasına rağmen Dr. Öğretim Üyesi ya da Dr. Araştırma Görevlisi
olarak istihdam edilen ya da profesörlüğü hak etmesine rağmen alt
kadrolarda istihdam edilen öğretim elemanlarının kadro talepleri
karşılanmalıdır. Kadro sorunları bekletilmeden çözülmelidir.
• Üniversitelerdeki idari ve teknik personel görmezden
gelinmekte, ağır biçimde ayrımcı uygulamalara maruz kalmaktadır.
Görev tanımları bilinçli şekilde muğlaklaştırılmakta “amirin
verdiği diğer işler” gibi ifadelerle angaryaya dönüştürmektedir. Bu
tip uygulamalardan vazgeçilmelidir.
• Lojman, servis hizmetleri, yemekhane ve sosyal tesislerin
kullanımında kısıtlamalara ve ayrımcılığa son verilmeli, hangi
kadro ve unvanda olursa olsun tüm üniversite personelinin bu
hizmetlerden eşitçe yararlanması sağlanmalıdır.
• İtibardan tasarruf etmeyen iktidar kamu kaynaklarını
sermayeye, tarikat ve cemaatlere aktarmaktadır. Kamuda tasarruf
tedbirleri ile zaten yetersiz olan üniversite bütçelerinde daha
fazla kesintiye gidilmektedir. Oysa kamusal eğitim, siyasal
iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik
talepleri karşılaması için zorunlu bir koşul; eğitim hizmetinin
herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade
eden bir kavramdır.
• Bugün üniversitelerde başta ulaşım hakkı olmak üzere
beslenme, barınma, kreş gibi sosyal haklar gasp edilmektedir. Bu
nedenle birçok üniversitede servis hizmetleri durma noktasına
gelmiştir. Neredeyse tüm üniversitelerde yemekhane ücretlerine
sürekli fahiş düzeyde zam yapılmakta, beslenme hakkı yok
sayılmaktadır. Eğitimin tüm kademelerinde bütçe payı arttırılmalı,
üniversitelerde ulaşım, beslenme, barınma ve kreş hakkı ücretsiz
olarak sağlanmalıdır.
• Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığının sokakta,
evde, işte derste yani yaşamın her alanında yeniden üretildiği ve
yaşandığı ülkemizde, kadına ve çocuğa karşı şiddet, istismar ve
cinayetler her geçen gün katlanarak korkunç boyutlara ulaşmaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması sendikamızın en önemli
taleplerinden birisidir. Sendikal eğitimlerimizin tümünde
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” konusu anlatılmaktadır. Milli Eğitim
Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu aracılığıyla uluslararası
sözleşmelere atılan imzaların gereğini yapmalı, toplumsal cinsiyet
eşitliği eğitimi tüm kademelerde ve üniversitelerin tüm
bölümlerinde ders olarak okutulmalıdır.
• İktidarın kültürel hegemonya yaratma projesinin odak noktası
eğitim alanıdır. Bir taraftan üniversiteler siyasi-ideolojik
saldırıların hedefi haline getirilirken diğer taraftan
üniversiteler tarikat ve cemaatlerin cirit attığı dinci, gerici
yapıların odağı haline getirilmektedir. Demokratik, bilimsel, laik,
cinsiyet eşitlikçi bir eğitimin hayata geçmesi toplumun geleceği
açısından asıl unsurdur.
• Yükseköğretime ayrılan bütçeler yetersizdir! Üniversitelerde
özgürce akademik faaliyet yürütebilmenin en temel koşullarından
birisi yeterli kamusal finansmanın sağlanmasıdır.
• Demokratik Üniversite fikrinin önündeki en temel engellerden
birisi olan Yükseköğretim Kurulu kapatılmalı ve üniversiteler
arasında koordinasyonu sağlayacak, demokratik, katılımcı ve çoğulcu
modeller hayata geçirilmelidir.
Belirtmek isteriz ki artık tek başına YÖK’ün kaldırılması
yetersizdir. Onun bugüne kadar yerleştirdiği bu düzenin köklerinden
sökülüp atılması gerekmektedir. Ancak, üniversitelerin yeniden
özgürlüklerine kavuşabilmelerinin ve insan, toplum, doğa yararına
faaliyet gösterebilmelerinin yolu, tam da bugüne kadar uygulanan
politikaların terk edilmesiyle mümkün olabilecektir.
Eğitim Sen olarak İnsan, toplum ve doğa yararına bir
üniversite ve demokratik yaşam koşullarını hayata geçirmek için
ortak ve güçlü tutumumuzun hayati önemini belirterek, üniversiteler
akademik özgürlüğün, demokrasinin, düşünce ve ifade özgürlüğünün
mekânları olana kadar, üniversitelerde iş güvencesi, kamusal
finansman hayat bulana kadar mücadelemizi sürdüreceğimiz
bilinmelidir
.