GÜVENLİK TOPLUMU YERİNE GÜVEN TOPLUMU OLUŞTURMAK

Canlılar için hava, su, oksijen vb. şeyler ne anlam ifade ediyorsa ise toplumlar için de güvenin anlamı aynıdır. Güven; “Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat, emniyet” anlamına gelmektedir. Emniyet, iman ve emanet kelimeleri ise aynı kökten gelmektedirler. Güvenlik ise, bireyin veya toplumun diğerlerinin verebileceği zarardan uzak olduğunu hissettiği ruh halidir.
Öncelikle güven olmadan tam olarak güvenliğin sağlanamayacağını belirtmek gerekir. Güven olmadan tesis edilen güvenlik, içi boş bir yapıdır. Güvenlik, insanoğlunun dünya sahnesinde yer almaya başladığı ilk andan itibaren kendi yaşamı içerisinde her türlü gelişmeye paralel olarak değişen bir kavram olmuştur. Bu yüzden her dönem, geçen her yüzyıldan daha farklı bir güvenlik tanımlamasıyla karşılaşmaktayız. Çünkü geçen her yüzyıl boyunca yaşanan teknolojik, ekonomik, sosyokültürel, siyasi ve askeri gelişmelere paralel olarak güvenlik kavramı kendisini yenilemekte ve çeşitlendirmektedir.
Güven Toplumu İnşa Etmek
Güven toplumu inşa etmek için öncelikle toplumların temel taşları arasında gösterilen aile, din, kültür gibi unsurların taşıdığı önemin idrakinde olunmalıdır. Unutmamak gerekir ki yüksek güven duygusunun olduğu toplumlar, geleneklerine ve aile değerlerine bağlı şekilde yaşayan ve bu yapıları baz alarak ortaya çıkmış sivil toplum hareketlerinin yaygın olduğu toplumlardır. Bu noktada ise karşımıza kültürel değerlerin, gelenek ve göreneklerin, aile değerlerinin ne olduğu sorusu çıkmaktadır. Kültürel değerler, ekonomik değerler, gelenek ve göreneklerin yanı sıra aile değerleri gibi unsurlar toplumdan topluma değişen kavramlardır. Her toplumun bu tür değerleri kendi tarihi içerisinde yer almaktadır ama unutulmamalıdır ki hepsi kendi toplumlarının en temel değerleridir.
Bir toplumda güven kaybının yaşanmasının temelinde “adalet, eşitlik, özgürlük ve dürüstlük’’ gibi temel erdemlerin göz ardı edilmesi, ahlâkî değerlerin yozlaştırılması nedeniyle toplumsal kirlenme yaşanması ve bu gelişmelerin neticesinde ortaya güven bunalımı çıkması yatmaktadır. Toplumsal güven sorununun arkasında kendi kültürüne güvenememe olgusu yatmaktadır. Bu yüzden güven toplumu inşa etmek için öncelikle kültürümüze güvenmeliyiz.
Anadolu Milliyetçiliği üzerine önemli çalışmalar yapmış bulunan Nurettin Topçu günümüzde yaşanılan yozlaşmanın, güvensizliklerin nedenini kültürümüzden, gelenek-göreneklerimizden kopuşta ve zayıflayan dini hayatımızda aramamız gerektiğini söyler. Güvenli bir toplum olabilmek için öncelikle dürüst insanlar yetiştirmeliyiz. Dürüst olmak, güven dolu bir toplum için temel basamaklardan birisidir. Bir zamanlar işyerlerinin kepenkleri açık şekilde Cuma namazı kılmaya giden insanların yerini, işyerine her türlü alarm vb. güvenlik tedbiri taktıran insanlar almışsa konu üzerinde uzun uzun düşünmemiz gerekir.
Günümüzde İslam toplumlarında adeta Buddenbrooks Fenomeni diyebileceğimiz bir süreç yaşanmaktadır. Buddenbrooks Fenomeni Amerikalı akademisyen Francis Fukuyama’nın eserinde şu şekilde tanımlamıştır: Birinci kuşaktan üçüncü kuşağa doğru sahip olunan yeteneklerin azalması. Bu durumda başta İslam coğrafyası olmak üzere dünya üzerindeki bütün toplumlar her geçen gün bir güven kaybı yaşamaktadır. Bugün atalarımızın güven olgusu üzerine inşa ettikleri toplumundan uzaklaşan bizler güvenlik olgusu üzerine kurulu toplum kurmaya çalışmaktayız. Evet, bugün kamu düzeni ve güvenliği sağlanmadan ülkede ekonomik ve sosyal hiç bir faaliyet yapılamayacağı gibi hiç bir sağlıklı gelişme sağlanamayacağı bir hakikattir. Fakat güvenlik sürecini oluşturmak için güven’in temel harç maddesi olduğunu asla unutmamız gerekir.
NİÇİN GÜVEN TOPLUMU?
Güven toplumu oluşturmak meşakkatli ve sabır gerektiren uzun bir süreçtir. Güvenlik toplumu oluşturmak ise güven toplumu oluşturmaktan daha kolay fakat daha maliyetlidir. Güvenlik toplumu inşası, her geçen gün güvenlik personelini sayısına olan ihtiyacımızı arttıracaktır. Yine aynı şekilde personelin eğitimi, kullanacağı araç ve gereçlere yapacağınız yatırımlarla birlikte güvenlik toplumunun getireceği maliyet oldukça yüksek olacaktır.
Küreselleşen dünyada iletişim olanaklarının çeşitlilik kazanmasıyla birlikte insanlar ve dolayısıyla toplumlar her geçen gün biraz daha birbirilerine yakınlaşmaktadır. Bu yakınlaşma sayesinden kimi kültürler kendisini koruyabilmekteyken, kimi kültürler yok olup gitmektedir. Kültürünü, değerlerini yitiren toplumlar zaman içerisinde kendilerine aidiyet bağı kuracakları bir yapı bulamadıkları için kimlik bunalımı ve güven problemi ile karşılaşmaktadır. Yaşanan bu tür sorunlar insanların içinde yer aldığı toplumları güvensiz hale getirmekte ve yöneticilerini ise güvenlik önlemleri almaya itmektedir. Bu durumda da ortaya çıkan güvenlik devleti olgusu güven devletinin tamamen kaybolmasına yol açmaktadır.
Sonuç olarak güvenli bir toplum oluşturmak için öncelikle aileden başlayarak, okullarda, üniversitelerde ve iş hayatında güvenilir, dürüst, sözünün eri, gelenek-göreneklerini bilen, tarihine vakıf, farklı etnik ve dini kimliklere fobi gözüyle bakmayan, bir arada yaşamayı bilen bireyler yetiştirmemiz gerekmektedir. 17 Nisan 2017 tarihinde başlayacak olan Kutlu Doğum Haftası’nın güvenli toplum inşasına vesile olmasını niyaz ederim.