Gündem

HASRET KALINAN YILLAR

Yaşanmış bir hayat hikâyesi ile köşe yazıma giriş yapmak istiyorum:

 

  “Genç bir şair, Lamartine’den şiirlerine bir göz atmasını rica etmişti. Lamartine, şairi evine davet etti. Büyük edip, genç şairin şiirlerini tetkik etti ve onda cevher olduğunu hissetti. Lamartine, şiirleri okurken şairin zayıf ve çelimsiz görüntüsünün yanında fakir giyinmiş olduğunu da fark etti… Lamartine, ona bir miktar para vererek şiirlerini satın aldı. Şair sevinç içinde teşekkür etti. Dışarıya çıkarken Lamartine, şaire seslendi:

 

      – Paltonuzu burada unutuyorsunuz?

     Şair hayretle döndü:

  • Benim paltom yok ki…

Şiddetli kış, ortalığı sarmıştı. Lamartine, şaire baktı:

  • Öyle ise benim paltomu hatıra olarak saklamak istemez misin?

Şairin gözleri yaşarmıştı. Teşekkür ederek paltoyu aldı ve giydi.

 

Ne dokunaklı bir konuşma, değil mi? Büyük insanlar, hayata tırnaklarıyla tırmanan azimli kişiler, mütevazı kalmayı başarabilenlerdir. Kendini Kaf Dağında gören, küçük dağları ben yarattım havasına bürünen, gözü hep yükseklerde olan, büyüklenen tipleri toplum asla kabullenip sevmez. Bilirsiniz ki gençlerimiz bile ünlü bir sanatçının kitabını imzalatmak için saatler öncesinden kitap fuarındaki kuyruğa girerler, kasabalarına ilk kez gelen ünlü birinden imza almak için hemen o anda kollarına imza attırırlar, fotoğraf makinelerindeki anlık pozlarla o an’ı ölümsüzleştirmek isterler. Güzeldir insan olabilmek ve insanlıktan yana olup gören gözlere sahip olabilmek.

Gül ile bülbülün sevdasında buluşmak ister kalp, an gelir kötülük perdesini kaldırmak uğruna çabalar. 2000’li yıllarımızda gündemden eksik olmayan kadın cinayetleri, çocuk tacizleri, küfür, tecavüz sahneleri, hırsızlık, dolandırıcılık, iç savaşlar, hayvanlara işkence gibi konular zihnimizi ne kadar da meşgul etti. Kız çocuklarımızı korumak uğruna çocuklarımızı parka bile salamaz olduk, komşularımıza bir iki saatliğine bile emanet edemez olduk maalesef. 1990’lı yıllardaki çocukluğumu düşünüyorum da ne kadar rahat büyümüşüz. Sokakta geç vakte kadar evlerimizin önünde güvenle oynardık. Ne bir güvenlik kamerası ne de polis ve jandarmayı aramak ile işimiz olurdu. Gece 01.00’e dek süren kapı önü sohbetler, komşu teyzelerimizin kurabiye saatleri, babalarımızın çay sohbeti, yaz tatilinde uykumuz yokken yıldızlara bakıp hayal kurmalar ne kadar da tatlıymış. Çocukluğumuz ne kadar da vefalı, gülüşü gökyüzünde unutulan çocuklar misali o günlere hasret kaldı gören gözlerimiz.

1980’lerin sonu ile 1990’lı yılların başında çocuk olmak, 90’lı yıllar… 60’lı yılların taş plağında nostaljik havaya bürünmek, 70’li yılları yudumlamak, 80’lere uzanıp Yeşilçam film sahnelerinde rol almak… 2000’li yıllardaki milenyum çağını kovup da gençlik ve çocukluk yıllarını geri getirmek isteyenlerimiz çoğunlukta, o yıllar için oybirliğiyle parmak kaldırmak isteyen ellerimiz havada çoğalmakta. Güzeldir çocukluktan kopmamak, hoş bir duygudur güzelliğe bürünebilmek. Günü aydın olanın kalbi de nur olsun, hayat hep sizden yana iyilikle dolsun.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu