Köşe Yazıları

Hayat Kadını Hayatın Kadınıdır

Hayat Kadını Hayatın Kadınıdır

 

Çocukken “hayat kadını” kelimesini ilk kez duyunca bende hep masum, sevimli çağrışımlar uyandırmıştır. “Hayatın kadını, toplumdan olan, hayatın içinden, devlet memuru kadınlarımız” olarak düşünmüştüm ilk duyduğumda. Yattığı yerden başarıya ulaşan, bir eser üreten tek canlı varlık: tavuktur. Ikınarak bin bir güçlükle, sabırla üstünde bekleyip de sapasağlam ve vitaminli bir sanat eseri olan o güzel yumurtasını insanoğlunun doyması için yumurtlaması bile bir şükür vesilesidir. Kötü meslek olarak bakılınca yattığı yerden bedenini satarak fuhuş yolunda para kazanan canlılara hayat kadınlarını da eklemek gerek.

Çocukken ‘hayat kadını’ denilince bu kadınlarımızın hep hayatın içinden ve aramızda olan bir hanımefendi olduklarını düşünürdüm. “Hayatın kadını, devlet memuru, içimizden biri, yaşam annesi…” gibi yani. Bu masum çocukluk anımı yayınevi sahibi ve emekli Türkçe Öğretmeni olan bir büyüğümle paylaşınca bana epey gülmüştü, aklına geldikçe hatırlatırdı. Düşünüyorum da ne kadar saf ve temiz bir kız çocuğuymuşum. Şimdiki çocuklarımıza sorsanız leb demeden leblebiyi anlar ve önceden olayı kavrarlar, genelev kadınlarının bile ne iş yaptığını yorumlayabilirler. Çocukken bana büyüklerim hangi mesleği olmak istediğimi sorduklarında “Topluma faydalı bir ‘hayat kadını’ olmak istiyorum. Hayatın kadını olmak ve toplumdan kopmayan, üretken, hayat dolu bir devlet memuru kadın olmaktır hayalim.” şeklinde muzip bir cümle kurmamışımdır umarım.   Ne kadar okul öncesi dönemde saf bir çocuk olsak da 1990’lı yılların kuşağı olarak gerçekten tertemiz yaşayan ve yetiştirilen bir neslin çocuklarıydık. Hayat kadını olmak; benim hayal dünyama göre “devlet memuru olmak ve bu hayattan kopmayan bir hanımefendi grubunda yer alan örnek kadın olmak” gibi bir şeydi o yıllarımda. Yattığı yerden, para karşılığında erkeklerle sevişerek, beyaz kadın ticaretinde yer alarak, fuhuştan zengin olarak, haram parayla şaşaalı bir estetik dünyasının insanlarıyla yaşayarak, trans cinayetlerine kurban giderek, kötü bir hayat yaşayan o batak kadınlarının yaşam tarzını bilseydim elbette nefret ederdim.

 

Bir de kadın programlarından hani onların hayat hikâyelerini dinleyince hüzünleniriz. Onları bu hayata kim sürükledi? Üvey babası, öğretmeni, eniştesi, en yakın komşunun alkollü kocası küçük bir kıza tecavüz ederken insanlık nerdeydi? Genç kızlarımızın aile hayatı nasıldı da genelevlere düştüler? Randevu evlerinden karın tokluğuna para kazanırken bir anda medyada şöhrete tırmandıklarında toplumun böyle kadınları yücelterek genç kızlarımıza kötü örnek oldukları vakit devlet tedbirleri neden gecikti? Bir de bu ciddi soruları sorgulamak gerek. Hayat kadınlarını böyle bataklıktan kurtarmak, Türk filmlerindeki gibi randevu evine gelen bir erkek müşterinin bu ortama düşmüş bir kadını çok sevince sonunda ona nikâh kıyıp güzel bir hayat sunması, sığınma evleri sayesinde bu sahipsiz kadınlarımızı kadın cinayetlerinden kurtarma, evlilik akdi ile aile hayatını sağlama alma, çocuk sevgisiyle evli kocaları yuvasına bağlama, kanunlar sayesinde aile içi şiddetteki yürümeyen evlilik ilişkilerine gerekirse boşanma yoluyla son verme, kadınlarımızı topluma kazandırma, iş hayatında kadınlarımıza da ekonomik özgürlük fırsatları sunma, hepimizin el birliğiyle gerçekleştirilmelidir.

Hayat kadınları içimizden biridir, hepsinin apayrı bir yaşanmış hayat hikâyesi vardır. Yarın ne olacağımızı, genç kızlarımızın hangi hayatı yaşayacaklarını tahmin edebilmemiz zordur. Bu yüzden büyük konuşmak, vesikalı kadınların yaşamöyküsünü dinlemeden onları acımasızca eleştirmek ve gıybet etmek yerine düşenin elinden tutmak gerek. Bir el sayesinde birileri hayata en başından tutunabilir. Düşene bir tekme de biz vurursak, kim bilir hayat bize ne acımasız tekmeler vuracaktır. Tertemiz hayallerle dolup taşan kız çocuklarımızın huzurla yaşayabileceği yarınlar adına birlik beraberlikle kalalım.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu