Gündem

HER ŞEY İNSAN İÇİN

Hiç kendinizi mutlu ettiniz mi? İçinizdeki çocuğu azıcık şımartıp da ödüllendirdiğiniz oldu mu? Hayat, kendini sevmekle ve kendinle barışık olmakla başlar. Ne zaman sabah ayna karşısında kendime gülümseyerek baksam ve kendimin çok değerli bir canlı olduğunu hatırlasam mesut olurum. Eğer yüzünüz aynalara küserse, aynalar da sizden kaçar gider. İçinizdeki çocuk ölürse, yaşama şevkimiz uçar. Biz var isek vardır şu hayat. Allah, insanı canlıların en üstünü olarak yaratmıştır ve her şey insanoğlu içindir. Arının bal yapıp da kahvaltı sofrasında ağzımızı tatlandırması, ipek böceğinin kırk günlük koza örme azmiyle kozasını tamamlayıp bizlerin ısınması için ipekten elbiseler hediye etmesi, bir tavuğun ıkınarak sıcacık yumurtlayıp organik yumurtasını çocuklarımıza sunması, ineğin süt verip de bebeğimizi doyurması, ayıların postlarıyla evlerimizi ısıtması, ölen bir timsahın derisinin çantalarımızda moda yaratması, yılan derisinden çizmelerin ayağımızı sudan koruması, fildişinden tarakların saçımızı taraması, tilki kuyruklarının arabalarımıza süs olması, kaz tüyünden ve kuş tüylerinden doldurulan montların kış mevsiminde bedenimizi sıcacık ısıtması, tavus kuşu tüylerinden yapılan plaj şapkası ve tokaların hanımlarımızı mutlu etmesi, keçi derisinden yapılan tulumlardaki tulum peynirlerinin damak zevkimizi tatlandırması, ağaçlardan imal edilen kâğıtların düşünce dünyamızı aydınlatması, şifalı bitkilerin derdimize derman olması ve daha yüzlerce örnek hep insanoğlu içindir. İnsanlık adına birikir tüm güzellikler, yeter ki insanlar bunun farkında olabilsinler.

Siz de hassas mısınız bilmem. Bir toplulukla yemeğe gidince et yemeklerine çok ilgi duymam. Ege insanı, Marmara Bölgesi kültürü hep ot yemeğiyle meşhurdur ne de olsa. Bir tek balık eti ile tavuk eti hoşuma gider, büyükbaş hayvanların eti yağlı diye mideme ağır gelir. Hatır kalmasın diye birazcık tadarım, bir de dinî bayramlarda geleneksel aile sofralarında yerim. Dinî vecibe gereği Kurban Bayramında hayvanlar boğazlanıyor diye çocukken hüngür hüngür ağlar ve o eti yiyemezdim. Bir keresinde sanırım altı yaşındaydım. Çok sevdiğim, Kurban Bayramı için beslediğimiz ve kendisine iyice alıştığım sarı (yahut açık kahverengi) bir keçimiz vardı. Elimde yem yerken büyüdü. Onu bayramda kestiler diye çocukça dilimle aileme beddua etmiştim katiller diye. Tabi o yaşta bir çocuk her ne kadar kanlı kurban kesimi sahnesine baktırılmasa da anneme ve babama çok kızıp bir süre onlarla konuşmadım diye anımsıyorum. En iyi arkadaşımı öldürdüler diye kahrolmuştum. Beni avutmaları için yedekte bekleyen başka keçi yavrusu, sevimli bir oğlak da yoktu tabi. Çocukluğuma veriyorum o tavırlarımı. Küçüktüm, ufacıktım, kırılgandım, saftım, hassastım ve duygusaldım.

Büyüyünce de duygusal yönüm hiç sönmedi. Kümeste beslediğim kanatlı hayvanlarım, fanusta balığım, saksılarımda çiçeğim, yeni hobilerim her yıl olmuştur. İnsan mutlu etmeli kendini her daim. Az ama öz dostunuz varsa, aileniz hayattaysa, sağlığınız yerindeyse, sizden mutlusu yoktur. Bir fincan sıcacık damla sakızlı Türk kahvesi ile çifte kavrulmuş Türk lokumu ve yanında ballanan edebî bir sohbet ortamı muhteşemdir. Ben mutluğu kahvemde, fincan takımlarımda, kitaplarımda, çiçeklerimde bulurum mesela. Görecelidir mutlu olabilmek. Kimisi pahalı eşyalarla mutlu olurken kimileri de minicik bir kır çiçeğiyle sevinçten uçar. Kalbi güzel olanları kırmamak gerek, ne de olsa üç günlük dünya şu hayat. Yüreği sevgi tütenin, içinde yaşama sevinci olanın, okuma aşkı sonsuz olanın kanatlarını kırmamak gerek. Sen uçamıyorsan, uçmayı başaranların kanadını kırmaya hakkın var mı? Mutluluktan, iç sevinçten yana çoğalan tebessümünüz baki kalsın.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu