Hüseyin Yıldırım

Hülagü Han ve Âlim  Kadıhan…..

“Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah´a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz.”Nisâ, 162

Cengiz Han’ın torunu zalimliği ile meşhur Moğol hükümdarı Hülagü Han 1258 senesinde Bağdat’ı işgal edip, yakıp yıkar. Bazı rivayetlere göre 400.000’den fazla Müslümanı kılıçtan geçirir. Camiler, medreseler yerle bir edilir. Milyonlarca dini ve ilmi eser Dicle Nehri’ne atılır. Bir rivayete göre Dicle Nehri günlerce kan ve mürekkep akmıştır.

Hülagü Han, şehrin dışına kurduğu karargahtan haber gönderip Bağdat’ın en büyük alimi ile görüşmek istediğini bildirir. Fakat o gün Bağdat’daki alimlerden  kimse görüşmek istemez. Çünkü, zalimliği bilinen Hülagü Han her an ölüm emri veren biridir, yani işin içinde kelleyi kaptırmak da vardır.
Bu haber zamanın genç alimlerinden Kadıhan Hazretleri’ne ulaştığında, “Ben gidip görüşürüm” der. Hatta bazı kişiler  “bir kurban bulundu” diye konuşmaya başlamıştır.

İlgili Makaleler

Kadıhan Hazretleri genç bir medrese hocasıdır. Doğru dürüst sakalı bile yoktur. Ufak tefek bir cüsseye sahiptir. Fakat zâlim Hülagü Han  ile  görüşmeye giderken kendisine; bir deve, bir keçi bir de horoz verilmesini ister. Bunlar hemen tedarik edilir.
Kadıhan bu hayvanlarla Hülagü Han’ın çadırına vardığında, onları dışarıda bırakıp içeri girer. Kendisini takdim ederler. “İstediğiniz Müslüman âlim bu” derler.

Hülagü Han, genci şöyle tepeden tırnağa bir süzer! Beklediği bir tip olmadığı için çok şaşırır ve “Başka birini bulamadılar mı?” diye sorar.

Kadıhan hazretleri, böyle bir tepkiyle karşılaşacağını bildiği için, Hülagü’nun sorusunu şöyle cevaplandırır:
“Sen görüşmek için, iri, boylu poslu birini istiyorsan, devemi getirdim. Yok, yaşlı, sakallı biri ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Yok, sesi gür biri ile görüşmek istiyorsan, horoz getirdim. Üçü de çadırın önünde, onlarla görüşebilirsin.”

Hülagü Han, karşısındakinin sıradan biri olmadığını anlar:
Sen şöyle otur bakalım, deyip yer gösterir. Hemen arkasından ilk sorusunu sorar:
Söyle bakalım! Beni buraya getiren sebep nedir
?
Kadıhan bu soruya şöyle cevap verir:

“Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük, zevke sefaya daldık. Cenab-ı Hak da verdiği bu nimeti almak üzere seni gönderdi.”
Hülagü Han ikinci sorusunu sorar:
Peki beni buradan kim gönderebilir?
Alim Kadıhan Hazretleri,

“O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın” diyerek o gün Bağdat ‘da yaşayan halkın durumunu açıkça izah etmektedir.

Evet, bugün İslam Alemi perişan bir durumdaysa, bunun müsebbibi bizleriz. Biz ne zaman kendimize çeki düzen verirsek, işte o zaman “en gür seda İslam’ın sedası olacaktır ” ve şer güçler bizimle uğraşma cesaretini kendilerinde asla bulamayacaklardır.

 “Sana Kitab´ı indiren O´dur. Onun (Kur´an´ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab´ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.”Ali İmran, 7

Rabbimiz bizleri hakikî ilim ve irfan ehli eylesin ve bu ibretlik olaydan ders almayı nasip etsin..

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu