Ulu Hakan Abdülhamit hanı iktidardan indirip, Selaniğe sürgüne göndererek, iktidara yerleşen İttihat ve Terakki üyeleri emellerine ulaşmışlardı amma, halk hala padişahı seviyor ve gönlünde besliyordu. İktidar olmuşlardı amma halkın gönlündeki Abdulhamit sevgisini yıkamamışlardı. Bu sevgiyi yıkmak için padişahı kötülüyorlar, Osmanlıyı 33 yıl gibi uzun süre yöneten o muhterem yöneticiye, KIZIL SULTAN diye lekeleyip itibarını almak istiyorlardı. Oyun İngiliz ajanlarının ve Yahudi para BARONLARININ oyunu idi. Devlet yöneticilerini değişik yöntemlerle iktidardan uzaklaştıran SİYONİST zihniyetler, bir taraftan da itibarını yok etmek için değişik iftiralarla, itibarını almaya çalışıyorlardı. Bu oyun tarih boyu devam ederek günümüze kadar geldi. O günden bu güne kadar devlet yöneticilerine ve vatansever kişilere karşı yapılan karalamalara kısa kısa bir göz atalım.
27 Mayıs 1960 ta darbe ile iktidarı alaşağı edenler, büyük bir engelle karşılaştılar. Silah zoru ile yıkılan ve bir kısmı asılan Adnan Menderes gibi devlet yöneticilerini, halk için için seviyordu. Önce bu sevginin aşılması lazımdı. Halkın sevgisini yıkmak için önce itibarsızlaştırma kampanyası başlatmak lazımdı. Bunun için atılmadık iftira, yapılmadık suçlama bırakmadılar. Fısıltı gazetesi ile yalanlar, karalamalar, iftiralar devam ettiği gibi bu karalamalar bir taraftan da mahkemelere kadar taşınıyordu. Ciddiyetten uzak açılan YASSI ADA davalarına bir bakalım.
Bir; Köpek davası: Afganistan Kralının, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a hediye ettiği köpeğin davasına, zamanın tarım bakanı Nedim Ökmen’i de katarak dosyalarca evrak ve günlerce duruşmalara konu olması.
İki; 1958 yılı, 6 ve 7 Eylül olayları davası. Yahudi sermayesi bir gazete, Atatürk’ün Selanik’teki evinin Rumlar tarafından bombalandığını yazdı. Tabi ki ayni zihniyetin İstanbul’daki, kışkırtılmış uzantıları da, azınlıkların iş yerlerini ve evlerini yağmaladı. Bundan da hükümet sorumlu tutuldu. Senaryoyu yazanlarla, oyunu oynayanlar hep ayni zihniyetin uzantıları idi. Hedef MENDERES ve hükümetti.
Üç bebek davası; Rahmetli Menderesi, imam nikâhlı eşinin doğum anında çocuğunu öldürttüğü yalanı ile açılan dava. Bu konudaki iğrenç yayınları hatırladıkça hala midem bulanır.
Dört; Vinleks şirketi davası; Maliye bakanı Hasan Polatkan’ın üsulsüz kredi ile vinleks ihraç ettiği aylarca yayınlandı. İşin içine vakıflar bankası ve Mendereste çekilmek istendi. Mahkeme beratla sonuçlandı amma aylarca hükümet yetkililerini itibarsızlaştırma ve itham etmeyle küçük düşürme kampanyası devam etti. Taktik “at bir çamur tutmaz ise de iz bırakır” taktiği idi. Tıpkı bu günkü gibi.
Beş; Dolandırıcılık davası; Eski bakanlardan Hayrettin Erkmen, Zeyyat Mandalinci ve arkadaşlarının ABD ye yaptıkları ziyaretlerde harcadıkları para için açılan dava. Bütün harcamalar fatura karşılığı idi amma aylarca yapılan çığırtkanlıklar devlet yetkililerini küçük düşürme çırpınışı idi.
Altı; Arsa davası; Zamanın tarım bakanı Nedim Ökmen’in eşine ait sattığı babadan kalma arsalar için açılan dava. Aylarca basında yapılan yalan ve iftiralar. Sonu tabi berat.
Yedi; Barbara Davası; Zamanın bakanları, Refik Koraltan ve Hasan Polatkan’a Alman hizmetçileri ile aşk hikâyesi uydurdular ve mahkemeye taşıyarak aylarca yaygarasını yaptılar.
1950 ile 2000 yılları arasında daha böyle yüzlerce yalan ve iftira kampanyasını sayabiliriz. Rahmetli Nazmiye Demirel’e iftira atmalar, Turgut Özal’ın kızına yalan kampanyalarla sataşmalar, daha neler neler hep itibarsızlaştırma kampanyaları idi. Fakat kaderi ilahinin çizdiği yola bakın ki, Siyonist zihniyetler kimi lekelemek istedilerse, o kişiler milletin gönlünde taht kurdu. Tarihe birer kahraman olarak kaydoldu. Bu gün çoğunun bu dünyadan göçmüş olmasına rağmen, milletin gönlündeki sevgileri büyüdükçe büyüyor. O günlerden bu günlere bakarsak iftiracı zihniyetlerde pek bir şey değişmemiş. Bu kirli siyasetin de değişime uğraması gerekiyor. Karalama, saldırma, iftira ve isyan ile, yine bu ülke insanları zarar görüyor. Hoşça kalın