GündemKöşe Yazıları

İnsansız Hayat

İnsansız Hayat

İnsansız hayat diyorum çünkü kimsenin kimseyle görüşemediği hatta ailelerin bile kendi içinde izole yaşadığı bir dönemden geçiyoruz uzun zamandır. Bu yaşam şekli daha ne kadar böyle sürecek bilinmiyor. Zira o kadar çok bilgi kirliliği var ki insan neye inanacağını şaşırıyor. Nedeni her ne ise kayıplara neden olan bir virüsün esiri olduk neredeyse iki senedir. Sadece virüs değil elbette insanoğlunu çaresiz bırakan ve mutsuz eden. Yaşamın bir o kadar da çekilmez hale gelmesinde, ulusal ve uluslararası siyasi çekişmeler ve çığırından çıkmış insan davranışlarının da payı büyük ne yazık ki.

İnsanoğlu, hiçbir şeyin sahibi olmadığımız şu fani dünyada neyi paylaşamıyor anlayabilmiş değilim. Gördüğüm kadarıyla virüs de etkili olamamış dünyada ne için var olduğumuzun anlaşılmasına. Gerçi genelleme yapmak pek doğru olmaz çünkü yine de herkes payına düşeni anlamıştır diye düşünüyorum. Hırs ve ego, hala doğru yolu bulamamış olanlara yoldaş görünüyorlar.

Uzun çalışma hayatımın son çeyreğinde, insan davranışları üzerinde gözlem yapma, farklılıklarını ve nedenlerini kısaca insan karakterlerini inceleme fırsatım oldu. Gerçi hala devam ediyor ancak son zamanlarda çok karakterli insanları gözlemlerken zorlanıyorum. Çünkü ne zaman ne yapacaklarını tahmin etmek pek de kolay olmuyor. İnsan kalabalığı ile geçen iş tecrübemden sonra hayatıma, seçtiklerimle devam etmeye başladığımda gerçek huzuru fark etmiştim. Yani ne kadar az insan o kadar çok mutluluk diyenlerdendim anlayacağınız.

***

Yine de yaşadığımız şu karantina günlerinde risk oluşturmamak için birbirimizden uzaklaşmamızın yarattığı insansız hayat şeklinden anladım ki bir başına yaşam gerçekten de çok zormuş. Bir sohbetin dahi insan psikolojisi üzerinde etkisi büyükmüş. Şimdi diyeceksiniz ki telefonla hatta görüntülü olarak konuşabiliyoruz. Elbette her ne kadar alıştıysak da bu teknolojik imkâna yine de aynı ortam da yüz yüze sohbetin yerini tutmuyor.

Uzaklaşan yaşamların, hele de evlatlarına, torunlarına, komşularına hasret kalmış olan büyüklerimizde bıraktığı hasar daha da büyük. Çünkü onlar genelde kalabalık aile kültürünü fazlasıyla yaşadıkları için bu durum onlarda geçmişe özlemi daha da arttırıyor. Annem gibi her telefon konuşmasında ya da telefonu kapattıktan sonra hüzünlenip ağlayanların sayısı bir hayli fazlalaşmış gördüğüme ve duyduğuma göre. Elbette onların gelişen hızlı değişimlere ayak uydurabilmeleri zor ve bazen yıkıcı olabiliyor ne yazık ki.

Ruh ve beden sağlığına katkısı büyük olan kırsal yerlerde nefes almanın sağladığı avantajı yaşayanların şanslı olduğunu düşünüyorum. Bu şanslılardan birisi olarak her ne kadar ben de özlem içinde olsam da en azından zeytin ağaçlarının arasında yürüyebiliyorum sonbaharın keyfine vararak, sahilde denizi seyrederken ufuk çizgisinin ötesinde hayaller kurabiliyorum, açık havada ayaküstü de olsa komşularımla sohbet edebiliyorum güneşli havalarda ve en rahatlatanı da toprakla uğraşabiliyorum dilediğimce. Daha ne olsun öyle değil mi? Bir de şehir hayatını ve oralarda yaşamak zorunda olanları düşününce, insansız hayattan mutsuz olmak yerine şükrediyorum sonsuz kaynağa.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu