‘KADIN ÇOCUK DEMEDEN KATLETTİLER’

‘KADIN ÇOCUK DEMEDEN KATLETTİLER’

Kıbrıs Barış Harekatı’nın Kahramanları O Günleri Anlattılar

Kıbrıs Gazileri, 1974 yılında yapılan ‘Kıbrıs Barış Harekatı’nın canlı tanıkları. Yaşadıkları dün gibi hafızalarında dururken, savaşın içinde kaybettikleri arkadaşları için göz yaşı döktüler. Tarihin canlı tanıklarından o günleri dinlemeye hazır mısınız?

‘Geri dönmeyi düşünmedik, soydaşlarımıza yapılanlar hala gözlerimizin önünde. Süngülere geçirilen çocuklar küçük kanlı ayakkabılar, katledilen kadınlar varken, biz oraya kazanmak için gittik’ diyen Balıkesir Muharip Gaziler Derneği Başkanı Kıbrıs Gazisi Hulusi Karakuz, o gün Rumlara insanlık dersi verdiklerini dile getirdi.

Kıbrıs’ta 1974 yılında Bülent Ecevit’in girişimleri sonucu yapılan ‘Kıbrıs Barış Harekatı’ tüm dünyadaki dengeleri sarsmıştı. Türk’ün gücünü bir kez daha gösteren bu harekatın kahramanları, o günlerde yaşananları MERHABA okurlarıyla paylaştılar. Balıkesir Muharip Gazileri tarihe not düştüler.

Başbakan Bülent Ecevit’in talimatıyla Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, Milli Güvenlik Kurulunu topladı ve 20 Temmuz 1974 sabahı Türk paraşütçüleri Kıbrıs’a havadan ilk harekatı gerçekleştirdiler. Kıbrıs’taki Türk halkı askerleri sevinç ve coşkuyla karşıladı. Askerler diğer birlikteki askerlerle birleşmek için dağı aşmak zorundalardı ama Beşparmak Dağlarında beklenmedik bir taarruz ateşi başladı. O günleri dün gibi hatırlayan Balıkesir Muharip Kıbrıs Gazileri, yaşadıkları duygu dolu anları MERHABA’ya anlattılar.

Muharrem Can: Biz Kıbrıs’ta zor bir mücadele verdik. Kıbrıs’a bizim bölükten 210 kişiyle girdik ama ne yazık ki 80 kişiyle mücadeleden çıktık. Biz gemiyle Kıbrıs’a çıktık. İntikam almak için oradaki yurttaşlarımıza yapılanların acısıyla gittik. Geriye dönüşü yoktu. Geri dönmeyi düşünmedik. Ya ölecektik ya kazanacaktık. Allah nasip etti ve biz sağ kalıp kazandık. Ama arkadaşlarımı, birlikte gittiğim arkadaşlarımı kaybettim. (Ağlıyor) Sağ bacağımdan şarapnel parçası yedim. Revirde tedavi gördüm. Pansuman yapıldı. Sonra tekrar mücadeleye çıktım. Lefkoşa’nın içerisine doğru gittik. 15-20 metre karşımızda olduğunu görüyorduk. Mevzilere çok yakındık. Dün gibi aklımda yaşananlar. Bizim mücadelemizin ardından bir söküldüler. Keçi sürüsü gibi neleri varsa atıp da kaçtılar.

‘O Acıları Asla Unutamam’

Muharrem Can: Kore Savaşı’nda yaşananlar sinema filmi oldu. Orada da çok fazla mücadele verdik. Bizim onlardan farkımız, karşımızda siviller yoktu. Biz Rum askerleriyle taarruz içerisindeydik. Akşam 18.00 gibi ateşkes emri gelince biz ilk defa o zaman Lefkoşa’nın içerisine o zaman girdik. O anları yaşamak lazım. İnsanların coşkusu ve sevgi seli görülmeye değerdi. Biz onlara bir vatan emanet edip ülkemize döndük. Arkadaşlarımın orada ölümünü görmek beni çok etkiledi (ağlıyor). Çok arkadaşlarımı kaybettim orada.Ben ilk gün savaşa girdiğimde benim miğferimde 17 tane kurşun yarası vardı. Bunları yaşadık.

‘Unutulduk!’

Hulusi Karakuz: 1974 Kıbrıs Barış Harekatına bizler katıldık. Temmuz ayında oradaki soydaşlarımızın yaşadığı acıları dindirmek için harekata katıldık. 498 Şehit verdik. Ama bugün hiç kimse bunu hatırlamıyor. Biz bu sene 20 Temmuz’da Kıbrıs Şehitleri adına bir etkinlik yaptık. Protokol üyelerine haber verdiğimiz halde onlardan katılım sağlanmadı. Bu bizi üzüyor. Şehit bizim gazi bizim. Biz 15 Temmuz Şehitleri anma programının hepsinde de en ön sırada yer aldık. 20 temmuz neden unutuldu? Biz 498 şehidimizi verdik ve o savaştan galip devlet olarak çıktık. Bizim uzvumuza bir şey olmadı ama oraya Türk Bayrağını diken bizleriz. Unutulmamız mı gerekir? Şehit Onbaşı şehit olsaydı daha mı iyiydi? Seyit Onbaşı savaşın sonlanmasına neden olan kahraman bir insan. Bizi kenara atmasınlar. Tarihi bir harekatın son temsilcileriyiz. Bunu tarihe not düşmemiz lazım.

‘Mucize Gibi’

Hulusi Karakuz: Ben Paraşütlü birlikteydim. Uçakla Kıbrıs’a ulaştığımızda uçağa ateş etmeye başladılar. Bizi koruyan birlikler vardı. Film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. Denizden gelen arkadaşlarımız piyadelerle birlikte öncü birlikler daha önce ilerliyorlardı. Orada biz geri dönemyi asla düşünmedik. Arkadaşlarımızın bir kısmı denizden geldi. Biz havadan indiğimiz için tehlikeliydi. Çünkü açık hedeftik. Özel bir birliktik. Harekatın ilk günü Kayseri’den giden arkadaşlarımızın çoğu da orada şehit düştü. İkinci gün takviye olarak biz gitmiştik. Ağır silahlarımız yoktu. İkinci gün ağır silahlarda adaya çıktığında artık Rumlar’ın gücü de kalmadı. Tanklarımız orada intikal etti. İnsanlarımız, gencecik askerlerimiz şehit gitti. Aramızda evli arkadaşlarımız da vardı. Savaşa girdiğimizde ilk düşüncemiz önce sağ kalmak sonra da düşman mevzilerini yok etmek. Birebir çarpışmalarımız da çok oldu. Ama bunlar savaş kanunları nedeniyle gizli kalması gereken bilgiler. Girne’den sonra Beşparmak Dağlarını aşmak işimizi kolaylaştırdı. Kaleye düşman mevzilenmiş ve cephanesini yığmıştı. Orada avantajlı konumdalardı. Bir tank meselesi vardı. Adanın Güzelyurt tarafına doğru hareket ederken, çok dar ev bugün keçi yolu diye tarif ettiğimiz yerden geçiyorlar. Bu mucize gibi. Çünkü bugün dahi oradan ancak küçük araçlar gidebiliyor. Üç tane tankın oradan geçmesi mucize.

‘Küçük Kanlı Ayakkabılar’

Hulusi Karakuz: Oradaki soydaşlarımızın katledildiği haberlerini alıyorduk. Orada şimdi Lefkoşa’da Barbarlık Müzesi açıldı. Tabip Tuğgeneral Nihat İlhan Türkiye’ye geliyor işi için. Çocukları ve eşi de şimdiki Barbarlık Müzesinin olduğu yerde saklanıyorlar. O zamanlar büyük bir Rum zulmü var. Dr. Nihat Bey’in eşi, çocuklarıyla birlikte evdeki banyoya kendini kilitliyor ve saklanıyor. O arada Rum çapulcuları gelip evi dışarıdan tarıyorlar. Ses çıkmayınca bırakıp gidiyorlar. O arada Ermeni bir komşu, Dr. Nihat Bey’in eşi ve çocuklarının banyoya saklandığını Rum çapulculara yetiştirmiş. Kapıyı kırıp içeri giren Rum çapulcuları acımasızca çocukları ve kadını katlediyorlar. Bugün dahi gidilip bakıldığında kanlı elbiseler, kanlı küçük ayakkabıları görmek mümkün. Yerlerde mermi izleri mevcut. Küçücük çocukları süngülere takmışlar. Biz oraya gittiğimizde onlara aynı muameleyi yapmadık ama ders verdik. Onlara insanlık dersi verdik. Nihan Merve Yılmaz