GündemFahri SağlıkKöşe Yazıları

NÂS SURESİ

Sûre adını ilk âyetinde geçen ve “insanlar” anlamına gelen “nâs” kelimesinden almıştır. Ayrıca Nâs ve Felak sûresiyle birlikte “Muavvizeteyn/ Mukaşkışeteyn-iki koruyucu/şirkten uzaklaştıran, tedavi eden iki sure ” adlarıyla da anılmaktadır. Resûlullah, Felak ve Nâs sûrelerinin en güzel sığınma duaları olduğunu açıklamış ve çok okunmasını  tavsiye etmiştir. Psikolojik ve ruhsal sıkıntılar yaşayan fertlerin tıbbi tedavileri yanında bu iki sureyi okuyarak yüce Allah’a sığınmaları tavsiye edilir.

Meali:

“De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlah’ına sığınırım.” ﴾Nas Suresi/1-6﴿

Allah Teâlâ insanları yaratıp maddî ve mânevî nimetleriyle  hem bedenen hem de ruhen beslediği, yetiştirdiği, eğittiği için kendi zâtını “rab” ismiyle anmıştır. Râgıb el-İsfahânî, “mâlik ve hâkim”  diye tercüme edilen 2. âyetteki “melik” kelimesini  özetle şöyle açıklar: “Melik; insan topluluğunu yöneten kişidir.” Bu kelime özellikle akıllı varlıkları yöneten için kullanılır;  meselâ “insanların  meliki” denir, “eşyanın meliki” denmez. Yönetilen bütün insanlar  olunca kanunlarıyla,  buyruk  ve yasaklarıyla onların yöneticisi, mâlik ve hâkimi de Allah’tan başkası değildir. “Mâbud” diye tercüme edilen  “İlâhtan” maksat da sadece kendisi ibadete lâyık olan Allah’tır. “Sizin ilahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. O Rahmân’dır, Rahîm’dir. ﴾Bakara Suresi/163﴿

Allah Teâlâ bütün mahlûkatın rabbi olduğu halde burada üç âyette de, “insanlar”ın tekrarlanarak vurgulanması, insanoğlunun yatılmışların en üstünü ve en şereflisi olduğuna işarettir. Dünya tarihinde insanları yöneten ve yönettiklerinin bir nevi ilahı, rabbi, ma’budu olduklarını söyleyen Firavunlar, Karunlar, hükümdarlar, krallar, melikler, başkanlar vb. görülmüş ve bunları tanrı sayıp kendilerine tapanlar olmuştur. Bugün de farklı boyut ve tezahürlerde benzeri tutum ve davranışlar görülebilmektedir.  Bu sebeple sûrede insanların rablerinin de, hükümdarlarının da, ilâhlarının da sadece Allah olduğuna ve yalnızca O’na sığınmak, O’na tapmak, O’nun hükümranlığını tanımak gerektiğine dikkat çekilmiştir. “Şeytan” diye çevrilen “vesvâs” kelimesi “çokça vesvese veren” demektir. Vesvese “şüphe, tereddüt, kuruntu, gizli söz, kişinin içinden geçen düşünce” demektir; terim olarak, “zihinde irade dışı beliren ve kişiyi kötü ya da faydasız bir düşünce ve davranışa sürükleyen kaynağı belirsiz fikir, şüphe ve kuruntu”  anlamına gelir. Bir kimseye böyle bir düşünceyi telkin etmeye de “vesvese vermek” denir. Vesvese genel olarak insanı  kötü,  din ve ahlâk dışı davranışlara yönelten bir iç itilme olarak hissedilir. Bu anlamdaki vesvesenin kaynağı şeytandır. Birçok âyette şeytanın insana vesvese verdiği ifade edilmiştir. “Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini açmak için kendilerine vesvese verdi…” (A’râf; 20 )

Kötülük sembolü olan şeytan, gerçek bir varlığa sahip olmakla birlikte onun insan üzerindeki etkisini psikolojik yolla gerçekleştirdiği düşünülmektedir. Vesvesenin bir diğer kaynağı ise kişinin nefsidir; Kaf sûresinin 16. âyeti de bunu ifade etmektedir. “ Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.”

“Vesvâs” kelimesi hem insanlara vesvese veren görünmez şeytanı hem de insanları yoldan çıkarmak ve onlara kötülük  yaptırmak için gizlice tuzak kuran insan şeytanlarını, şeytan karakterli insanları ifade eder. “Sinsi” diye tercüme edilen “hannâs” kelimesi  ise “gizli hareket eden ” anlamında bir sıfattır. Sûrede cin ve insan şerrinden Allah’a sığınmayı isteyen buyruk, belirsiz bir kaynaktan veya içimizden gelen arzu, duygu ve düşünceler karşısında uyanık olmayı, bunları akıl, vicdan ve dinî değerler süzgecinden geçirmeyi de içermektedir. Kur’an-ı Kerimin bu son Ayet-i Kerimesinden anlaşıldığı üzere insanları aldatmaya ve doğru yoldan saptırmaya çalışan iki tür şeytan vardır: Birincisi cin şeytanlarıdır ki bunlar, insanların içine vesvese düşürerek onları yanlış yola sürüklemek isterler. Her insanın, kendisini kötülüklere sürüklemeye, kötü işleri onun gözünde güzel göstermeye çalışan bir şeytanı vardır. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde “her insanın kendine ait bir cini (şeytanı) bulunduğunu bildirmiş, başka bir hadiste de “Şeytan âdemoğlunun kan damarlarında dolaşır” buyurmuştur. İnsanları doğru yoldan saptıran diğer şeytan ise insan şeytanları (şeytanlaşmış insanlar) dır. Bunlar, gerçeklik ve değer ölçülerini kaybetmiş, kendilerini nefsani haz ve arzuların akıntısına kaptırmış, bu manada şeytanın esiri olmuş kişilerdir. Bunlar insana çoğu zaman sureti haktan görünerek yaklaşır ve insanı sonu hüsranla  biten  davranışlara yöneltirler. Bu iki şeytanın şerrinden korunabilmek için sağlam ve sahih dini bilgiye sahip olma yanında bu iki sureyi (Nâs ve Felak ) çokça okuyarak yüce Allah’a sığınmak gerekir.

Fahri SAĞLIK

Karesi Müftüsü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu