GündemElif YavaşKöşe Yazıları

NE OKUSAK?

İnsanlar konusunda seçici olmak gerektiği gibi kitaplar konusunda da seçici olmayı ilke edinmeli.

Her yazarın her kitabı okunmamalı yahut çok satıyor diye hiç de edebî nitelik barındırmayan eserleri okumak zaman kaybıdır. Klasik eserlerimiz de özellikle roman kahramanlarıyla hafızalarımıza kazınmıştır. Bazen ismi sorulan bir kitabın yazarının kim olduğunu anımsayamasak da o eserin başkahramanını anımsarız hemencecik. Ne okusak? Nasıl eserlerle tanışsak, hangi tür kitaplara konuk olsak? Türk Edebiyatımızda Olay Hikâyesinin temsilcisi Ömer Seyfettin, en çok hikâyeleriyle tanınmaktadır. Yazarımız genç yaşta vefat etmeseydi kim bilir daha ne güzel ölümsüz eserlerini kaleme alacaktı. Balıkesir ilinin Gönen ilçesini, Gönen topraklarını anlatmış yazarımız. Ömer Seyfettin deyince aklımıza Gönen gelir, Sabahattin Ali deyince akla Kuyucaklı Yusuf romanındaki olayların yaşandığı Edremit toprakları esiverir. Çeyizleriyle ünlü Gönen ilçemiz ve zeytinleriyle, mandalinasıyla meşhur Edremit ilçemiz, güzel ilimiz Balıkesir’e renk katar. Biraz da dünya klasiklerine göz atalım isterse.

Tolstoy’un “Anna Karenina” romanındaki başkahraman Anna Karenina, eşini aldatan bir kadın; Gustave Flaubert’in “Madam Bovary” eserindeki Emma da kocasını aldatan kadındır mesela. Anna ve Emma aynı tiptir aslında. Mehmet Rauf’un Türk edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman olan “Eylül” romanında da Suat Hanım, Süreyya Bey ve Necip başkahramandır. Lise İngilizce Hazırlık sınıfındayken bitirdim Eylül romanını, tam da kitabın ortasında çözdüm Süreyya-Suat cinsiyetini kız mı erkek mi diye kafa yorarken. Birçok arkadaşım da benim gibi şaşırmış ilk okuduklarında. Hemingway’ın “Yaşlı Adam ve Deniz” isimli kısa romanı incecik mesela. Alışveriş merkezinde indirimde çok ucuzdu, Çanakkale’de memleketimde iken ara tatilde satın alıp okumuştum. Bu kısa romanda balıkçılar ve yardımcı çocuk var sadece, köpek balıklarına dair bilgi de alıyoruz. Thomas Harris’in romanı “Kuzuların Sessizliği” filme de uyarlandı ve oradaki meşhur Doktor Hannibal’ı tanıdık. Kötü kahraman Hannibal’ı sevenler de oldu. Reşat Nuri Güntekin’in “Yaprak Dökümü” romanında; Ali Rıza Bey’in çocukları, dökülen aile ağacını andırırcasına yaprak misali çöküyor savrularak. Ne okusak diye kitap okumaya karar veremeyenler, hangisinden başlayacağını bilemeyenler varsa öncelikle klasikleri bitirmelerini şiddetle tavsiye ederim. Bir yerlerde okuduğum yazıyı paylaşmak istiyorum sevgili okurlarımla:

 

“Bir marangoz, bir yargıcın sandalyesini rendeleyip tamir ediyormuş. Çok özenle çalıştığını görenler, neden bu kadar özenle uğraştığını sormuşlar. İşini titizlikle yapan marangoz, şu cevabı vermiş: “Sandalyeyi çok iyi yapmaya çalışıyorum. Günün birinde üstünde ben de oturursam, rahat edeyim diye…”

 

Hoşuma gitti nedense, kısacık da olsa ibret veriyor insana. Herkes kendi işini aşkla yapsa o ülke nasıl da kalkınır. Refah, huzur, güven, kardeşlik, başarı, barış el ele verip milletimizi yüceltir.

Ünlü ressam Nicholas Paussin, başarısının sırrını şöyle açıklar: “Yaptığın her işi, en iyi şekilde yapmaya gayret et!” Ve başka bir özlü sözde de: “Yazmak, uzun bir serüvendir ve yazılanın yayımlanması bu serüvenin hüsn-i hatimesidir…” demiş A.Vahap Akbaş.

Gün gelir yazdıklarımızı ölümsüzleştirmek, kitap yayımlamak isteriz. Çocukluğumuzda düzenli başlayan o okuma yolculuğu, yıllar sonra güçlü kalemimizle şekillenip de okuyucuyla buluşmayı arzular. Bir romanın üç beş sayfalık özeti elden ve dosyamızla bilen bir editöre yani işin ehli olan iyi bir yayınevine verilmeli basıma geçmeden evvel. Telif hakkı için noterde onaylatılmalı. Romanımızı asla sanal ortamda internet ortamıyla, CD, disket, e-posta ile yollamamalı ki ansızın çoğaltan olur korsancı fikirleriyle. Yayınevi için referansla gitmek de mantıklı. Ret cevabı gelse de pes etmemeli, sürekli yazmalı genç ruhumuzla. Yazmaya veda eden kalemimiz körleşir, okumaya son veren kalbimiz nefeslenemez ilimden yana.

Ne okuyacağımıza karar vermenin yolculuğunda saf tutarız. Öğrencilik yıllarımdayken Millî Eğitim Bakanlığının biz öğrencilere okumayı zorunlu tuttuğu “100 Temel Eser” listesini bitirmeye çalışmıştım. Ailemle küçük bir ilçede yaşayan öğrenci olunca her kitabı edinememe sıkıntısı yaşadım elbet. İlçe Halk Kütüphanesi, ödünç kitap veren kırtasiyeler, arkadaş çevrem, okul kütüphanemiz, ikinci el kitapçı, kitap değişimi yapan kitapevi gibi ortamlara ulaştım elimdeki imkânlarla. Ailemin verdiği cep harçlığını güzel işlere harcadım belki de kim bilir, kumbaramda biriken bozuk paralarımla bereketlenip vitrinimizi dolduran minik bir kütüphanem olmuştu. Öyküler denilince aklıma nedense ilk önce Ömer Seyfettin gelir. Balıkesir topraklarından bahsedilince bu yazarımızın kaleme aldığı satırlar zihnimde alevlenir. Kaşağı, Falaka, Yüksek Ökçeler, Üç Nasihat, Yalnız Efe, Topuz ve daha birçok eserini hatırlarız elbette. Yediden yetmişe her yaşa hitap eder Ömer Seyfettin kitapları. Ne okumalı? Önce kendi topraklarımızda yetişip de Türk kültürümüzden nefeslenen eserleri iyice sindirmeli. Ardından dünya edebiyatına, yabancı dile merak sarıp mümkünse dünya klasiklerini orijinal hâliyle okumaya çabalamak gerek geniş zamanı olanlar için. Güzeldir okumak, tatlıdır yaşama sevdası, öykü gibidir yaşam senaryomuz.

 

 

ELİF YAVAŞ

Tarih: 22 Ocak 2019 – Salı

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu