GündemKöşe Yazıları

Ne Olursan Ol Yine Gel

Ne Olursan Ol Yine Gel

Önemli olan nasıl baktığındır varoluşa!

Ya değişir ya benzeşir mekân, zaman, insan

Dil, din, ırk, cinsiyet

Hepsi bahane

O gözler ki anlatır insanlığı, barışı ve sevgiyi

Sorun, dil, din, ırk, cinsiyet de değil aslında

Sorun, bu özellikleri sebep haline getiren cahil düşünce tarzında

Sorun, farklı özelliklerle birlikte bütün olduğumuzu hiçe saymakta

Bölüp, çıkarıp, ötekileştirdikçe kaybettik birliği, sevgiyi ve öfkeyi, nefreti soktuk aramıza. Belki şartlar öyle gerektirdi belki de öyle olması istendi, nitekim sığamadık bir türlü şu koskoca dünyaya. Neydi derdimiz? Neden dert haline getirdik? Sonuçta diğer paydaşlarımızın arasında bir tür olarak temsil etmiyor muyuz insan familyasını?

Düşünüyorum da, birbirine “sesin kötü” diyen bir kuş, “rengin çirkin” diyen bir çiçek, “ayağın aksak” diyen bir köpek, “boyun kısa” diyen bir ağaç, “ben daha gür akıyorum” diyen bir ırmak var mıdır? Ya da yabani otlara savaş açan bir bitki türü veya diğerlerini yok etmeye çalışan bir hayvan türü?

Peki, insan olarak bizler neden kabul edemiyoruz her halimizle birbirimizi? Hem de aynı göğün, aynı güneşin, aynı ayın ve yıldızların altında hep birlikte nefes alıyorken. Bu nedenle de sırf farklı düşünceye, inanışa, ırka, dine, renge ve dile sahip olanlara “bizden değilsin” muamelesi yapılmasına mantıklı bir neden bulmaya çalışıyorum, bir türlü bulamıyorum sevmeyi seven birisi olarak.

Aynı topraklarda, aynı bayrak altında farklı kültürlere sahip etnik guruplara karşı, olumsuz önyargının hala devam ediyor olması insanlık adına üzücü bir durum. Aksine medeniyetler beşiği Antakya’da yakından yaşadığım, asırlardır birlik içinde hoşgörüyle kabule ve sevgiye dayanan ve hala devam eden yaşam şeklini her zaman gururla dile getirmişimdir. Ermeniler, Arap Hristiyanlar, Arap Sünniler, Nusayri Aleviler, Yahudiler ve Türkler gibi yüzyıllardır bir arada yaşayan pek çok farklı etnik ve dinsel topluluğu barındıran şehir,  bölge kültürüne eşit katılımla uyumlu bir birlikteliğin kurulabileceğinin en güzel örneğini sergiliyor.

Hoşgörü, barış ve sevginin sembolü olmuş ve felsefesi hala dünyaca itibar gören Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin de dediği gibi, “Gel, ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.”

Lise yıllarımda derin iz bırakmış olan ve hala unutamadığım anılarımdan birisidir, sınıfımızdaki Ermeni ve Alevi arkadaşlarımın çekingen davranışları. Hele de bazı aile bireylerinin “sakın onların yanına oturma” diye çocuklarını tembihlemeleri. Oysaki o yaşlarda asıl öğrenmemiz gereken sadece sevgi ve kardeşlik olması gerekirken. Hatta bazı hocalarımız bile hissettirirdi onlara karşı olan olumsuz önyargılarını, kim bilir belki de en çok da bu yüzdendi o çekingenlikleri. Aradan neredeyse kırk yıl geçmesine rağmen, onların hala hayatımda olmaları ile sanırım biz de hoşgörüye ve sevgiye dayalı bir dostluk örneği sergiliyoruz. Kırmadan, kırılmadan, yargılamadan, özgürce ve kardeşçe…

Demet TOK

Şair/Yazar

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu