Köşe Yazıları

ÖDÜNÇLER VE EMANETLER

Merhabalar Değerli Okurlarım…

 

Deneme tadındaki edebî köşe yazılarımla cümleme giriş yaparken ara sıra alıntı sözler ve kitap cümlelerinden aktarma paragraflarla yazıma renk katmayı seviyorum. Türk yazarlarımızdan Sadık Yalsızuçanlar’ın “Küf” isimli öykü kitabından seçmeler sunayım bu kez. Küf romanını 2018 yılında bitirip gereken yerlerini not almıştım. Aynı kitaptaki “Uzakla Yakının Sınırında” konu başlıklı öykünün 82. sayfasındaki ilk paragrafı:

İlgili Makaleler

 

     “Kelimelerimi senden ödünç alıyorum. Alıyorum, onlarla seni anlatacağım. Seni anlatırken sözcüklerin yanan, dokununca yakan bir yanı var. Uzağın yakınlığını anlatacağım. Sen aynasın. İşte yakın bir sözcük. Aynadasın. Ayna benim belki de. Benim aynamda kendini seyrediyorsun. Ben uzağım. Uzaklığın aynası… ” Öykülerinin geneli upuzun ve hiç satırbaşı yapmadığı paragraflarındaki gözlemlerde çok detay barınıyor. Öyküden ziyade iç ben’iyle konuşan bir deneme türü tadı hâkim. Mekân betimlemesi, zamanın ve küçük şeylerin ve de soyutlamaların detayları var. Küf isimli toplu öykülerden oluşan bu kitabın ilk bölümlerinde neredeyse her yazının bitimindeki noktayı aramıştı gözlerim. Yazarımız soluksuz bir şekilde, noktalama işaretlerinden sadece virgülü kullanarak yazmış kimi satırları. Bazı yerlerini eleştirdim mesela. Öykü değil de deneme türünü kapsayan çok yazısı var kitapta, kimi cümleler birbirinin tekrarı. Sanki kitabı doldurmak için yazılmış cümleler ile tekrardan ibaret kelimeler barınıyor. Beğendiğim kısımları ise zaten arşivime not almıştım.

Yazarın satırlarında bahsettiği gibi gerçekten kelimeleri ödünç alıyoruz bir nevi. İnsanın kendini anlatabilmesi zordur. Kendimizi yazarken bile duygularımızı ödünç alırız, kalemimizden izin alırız, kelimeleri ödünç alırız da o içten cümleler bu şekilde doğar. Aldığımız nefes bile ödünçtür aslında. Alınan nefesin kıymetini bilmek, zamanı değerlendirmek mühimdir. Bize emanettir bu beden, ruh bedenden çıkınca o vakit o bedende misafir olduğunu anlar insan. Bu dil, bu burun, bu eller, bu gözler, kulaklar, ayaklar, kalp hepsi bize emanettir. Ödünç gibidir aslında, emanete ihanet etmeden iyi korumak gerek her bir uzvumuzu. Eller harama uzanmıyorsa, dil gıybetten uzaksa, ayaklar doğru yola yürüyorsa, burnumuz mis gibi kokularla coşuyorsa, kulaklar iyi sözleri dinliyorsa, kalbimiz mutlulukla atıyorsa, tüm bedenimiz sağlıklı şekilde bizim tarafımızdan korunuyorsa, her bir organımız için dilimiz her saniye şükredebiliyorsa ne muhteşemdir.

Ödünç aldıklarımızla yaşarız aslında. Emanetler değerlidir her zaman. Ödünçler ve emanetler arasında yol alır kişi. Bize emanettir şu vatan, bize emanettir Türk bayrağı, bizlere emanettir çocuklarımız, bize emanettir aç bir hayvan, bize emanettir susuz kalan çiçekler. Rabbimiz isterse fazlasıyla verir de bolluğa bürünür kâinat. Susuz toprağa, çöl ortamına bile yağmur yağdırsa yine onun sayesinde yeşerir çöller bile. Emanetler ve ödünçler arasında zikzak çizer insanoğlu. Emanete saygı duyan, ödünç alınana içtenlikle önem veren bir ömür diliyorum.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu