Fahri Sağlık

PEYGAMBER HASRETİ

“Muhabbetten Muhammed oldu hasıl

Muhammed’siz Muhabbetten ne hasıl

 

İlgili Makaleler

Yüce Allah’a hamd, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya sonsuz salat ve selam olsun. Rahmanın misafiri olma şerefine nail olan değerli kardeşlerim.

Diyanet İşleri Başkanlığı Umre Organizasyonu ile program akışı gereği Hz. Peygamberin hicret yurduna, Allah Resulü’nün nuru ile aydınlanmış şehir anlamına  gelen “el-Medinetü’l Münevvere’ye doğru yola çıkmış bulunuyoruz.

Bildiğiniz gibi, sevgili peygamberimiz 622 yılında Allah’ın izni ve emriyle, İslam nurunu dünyanın her tarafına yayabilmek için Medine’ye hicret etti. Aslında Medine’ye hicret, bir anlamda medeniyete hicretti. Medineye yola çıkan umre yolcusu, kendisinin de hicret etmekte olduğunu düşünmelidir. Elbette ki bu Hz. Peygamberin bir hadis-i şeriflerinde buyurduğu gibi “Allah’ın yasaklarını terk etme” (Buhari, İman,4) anlamında mecazi bir hicrettir.

“Kim kabrimi ziyaret ederse ona şefaatim vacip olur” hadis-i şerifin muhatabı olmak için, yüce milletimizin hemen her ferdi Peygamber hasretiyle yanıp tutuşur. Şüphesiz ki, bu hasretin özünde bir sevgi, onun da temelinde sarsılmaz bir iman vardır.

Peygamberini “Adı güzel kendi güzel Muhammed” yahut, “Ya Muhammed canım arzular seni” diye seven ve özleyen bir milletin ahfadı olan bizler, nasıl onu sevip özlemeyiz, nasıl onun hasretiyle yanıp kavrulmayız.

Peygamber hasreti, yaşanmış, yaşamakta olan ve yarınlarda da daima yaşanacak olan bir duygu, düşünce ve davranış biçimidir. Daha Resulullah hayatta iken sohbet arkadaşlarının onun yüzüne bakarken içlerini kavuran bir duygu ile, “Ya cennette ayrı kalırsak…..” endişesi kim bilir kaç sahabenin gönlünü yakıp kavurmuş, Resulullah’ta “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyurarak kim bilir kaç kişinin yüreğini serinletmiştir.

Bu hasret, Resulullah ebedi aleme intikal ettiğinde Bilal-i Habeşi’yi, başını alıp o çok sevdiği Medine-i Münevvere’den uzaklaştıran aşktı. Bu hasret, Abdullah bin Ömer’i “Resulullah buralarda gezerdi, bu ağacın dibinde istirahat ederdi…” diyerek köşe bucak dolaştıran duyguydu. Bu hasret, Hz. Ömer’i “Seni Resulullah öptüğü için öpüyorum” diyerek Hacer-i Esved’le buluşturan histi.

Değerli Kardeşlerim! Biz mü’minlerin Hz. Peygambere salat ve selam getirmediğimiz gün yoktur. Ancak bu bağlanışı bir sevda haline getiremediğimiz, dilimizden gönlümüze, gönlümüzden davranışlarımıza yansıtamadığımız sürece, gerçek sevgiye, hasrete kavuştuğumuzu söyleyemeyiz.

Peygamber hasretini, yüce milletimizin huzur toplumuna, adalet toplumuna, birlik-beraberlik-kardeşlik toplumuna, bilgi toplumuna özlemi olarak da yorumlayabiliriz. Peygamber hasreti, İslam Alemi’nin bugünkü dağınıklığı, kopukluğu, zayıflığı, geri kalmışlıktan kurtuluşunun da reçetesidir. Mekke karanlığını taş taş sökenler gönülleri Peygamber özlemi ile yanan, Kur’an çağlayanında yıkanıp Hz. Peygamber ahlakı ile ahlaklananlardı.

Bugün insanlık Peygamber hasretine asr-ı saadet kadar, belki de ondan daha fazla muhtaçtır. Soralım bakalım gönüllerimize: Hz. Peygamberi örnek almak, iz iz ona ulaşmak ideallerimiz arasında mı? Hz. Peygamberin gerçekleştirdiği İslam kardeşliği ruhunu diriltip hayata geçirmek ideallerimiz arasında mı? Soralım bakalım kendimize; günahlar deryasında tövbe ve secde şuurunu geliştirmek ideallerimiz arasında mı? Nebevi hoşgörüye ulaşabilmek, sabır imtihanını verebilmek ideallerimiz arasında mı? Bütün bu idealleri gerçekleştirebilmek için Peygamber hasretini hasret etmek ideallerimiz arasında mı? “Evet” diyebilenlere ne mutlu.

Değerli Kardeşlerim!

Medine’yi yaşamak bir özlemdir. Ensar tarafından tarifi imkansız bir sevinç ve coşku ile karşılanmıştı hicret yolcusu. Sonunda beklenen misafir Yesrib’i teşrif etmiş, böylece Yesrib medeniyetin beşiği olmuş, Medine’nin bir Peygamberi, Hz. Peygamberin de bir Medine’si olmuştu.

Medine-i Münevvere de kaldığımız süre içerisinde Allah Resulü’nün komşusu olduğumuzun idrakinde olunmalı, O’nun civarında takınılması gereken edebi, olgunluğu göstermeli, O’nun üstün ahlakı ile ahlaklanmaya ve bu ahlakı yaşamaya çalışılmalıdır.

Medine-i Münevere’ye ayak basar basmaz “Hiçbir şeyi Allah ve Resulü’nün önüne geçirmeyeceğimize” (Hucurat Suresi,1), “Allah ve Resulüne itaat edeceğimize”( Nisa Suresi, 59 ), bundan böyle hayatımızın her safhasında “Resul ile birlikte yol tutacağımıza” (Furkan Suresi,27), O’nu kendimize “Güzel bir örnek edineceğimize” (Ahzap Suresi,21) dair söz vermeliyiz.

Medine de kalınan süre içerisinde, namazlarımızı Mescid-i Nebi’de kılmaya, fırsat buldukça Ravza’yı (hane-i saadet ile minber arasında kalan yer ) ziyaret etmeye, orada iki rekat da olsa namaz kılmaya çalışmalıyız. Hz. Osman, Hz. Abbas, Hz. Aişe, Hz. Fatıma, Hz Hasan, gibi sahabilerin kabirlerinin  bulunduğu Baki Mezarlığı’nı, orada metfun bulunan yaklaşık on bin sahabeyi ziyaret edip, dua etmeliyiz.

Mescid-i Nebi’nin huzurlu ortamında, alemlere rahmet olarak gönderilen Kutlu Nebi’nin kuşatıcı rahmetinin manevi atmosferi yürekleri ve zihinleri bir çırpıda arıtabilecek güçtedir. Ancak bu atmosferi soluyabilmek için frekansların buna ayarlanması gerekir. Bu ayarı şimdiden yapmaya başlayalım. Aceleye getirmeyelim.

Yüce Rabbim, Resulü’nün haremine yapacağımız ziyaretimizi kabul buyursun. Sevgili Peygamberimizin büyük şefaatına nail olmayı hepimize nasip etsin. Yapacağımız bütün dua ve niyazlarımız yüce Allah’ın katında makbul olsun. UMRE’miz mebrur, günahlarımız mağfur, amellerimiz makbul olsun. Şimdi hep birlikte dua edip amin diyelim:

Sana hamdolsun ya Rabbi, hamdolsun, şükürler olsun.

Kur’an-ı Kerim gibi bir kitap, Hz. Muhammed (sav ) gibi bir peygamber gönderdin bize sana hamdolsun. Üstünde yaşamak için Cennet gibi bir vatan verdin bize sana hamdolsun. Gökleri süsleyen ay yıldızlı bir bayrak, tarihe şan veren altın bir yaprak verdin bize  hamdolsun. Dünya gözü ile Kabe’ni görüp ona yüz sürmeyi nasip ettin bize sana hamdolsun, şükürler olsun. Gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru, iki cihan serveri,  sevgili Peygamberimizin manevi huzurunda durabilmeyi nasip ettin bize sana hamdolsun. Ya Rabbi bize verdiğin bunca nimetlere layık olabilmeyi, bunların şükrünü eda edebilmeyi bizlere nasip eyle.

Tevhidi kurtaran kanlar hürmetine, Allah için feda edilen canlar hürmetine devletimize, milletimize zeval verme. Şehitler yurdu cennet vatanımızda birlik ve dirliğimizi bozmaya, milli ve dini varlığımızı yıkmaya, ahlaki ve manevi değerlerimizi dejenere etmeye yeltenenlere fırsat verme. Ya Rabbi! Kur’an-ı Kerim ile gönüllerimizi birleştir. İçimizdeki ayrılık , fitne ve fesat tohumlarını gider. Sen-ben diye bizi birbirimize düşürme. Bizi ashab-ı kiram gibi birbirine dost, biri birleri için yaşayan bahtiyar kullarından eyle. Ey dertlilerin feryadını duyan! Gönüllerin ahını işiten! Ümmet-i Muhammed’in dertlilerine deva, hastalarına şifalar ihsan eyle. Mazlum ve mağdur kullarına en yakın zamanda nusretini ihsan eyle. Sana karşı iyi bir kul, Hz. Muhammed (sav )’in ümmeti içerisinde iyi bir insan olmayı bizlere nasip eyle. Hepimizi Hakkı Hak bilip Hakka uyan, batılı batıl bilip ondan kaçınan kullarından eyle. Amin.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu