Köşe YazılarıFahri Sağlık

Sabrı Akif Gibi Yorumlayabilmek

Sabrı Akif Gibi Yorumlayabilmek

 

Toplum içinde yaşamak zorunda olan insanın, yaratılışından getirdiği ve eğitimle sonradan kazandığı birtakım ahlâkî değerleri vardır. Bunlar içinde son derece kıymetli olan “sabır”, insan ve toplum hayatında aktif tutulması gereken bir değerdir. Bir Müslüman için de imandan sonra sabır, en önemli değerler arasında yer almaktadır. Özellikle günümüz sosyal hayatında belki de en fazla ihtiyaç duyulan ahlâkî değerlerin başında gelmektedir. Dinimizde oldukça önemsenen ve müminin kuşanması istenen bu ahlâkî değeri inşallah yazımda işlemeye çalışacağım.

İlgili Makaleler

 

  • Sabır kelimesi sözlükte genel olarak menetmek, hapsetmek, katlanmak, göğüs germek, direnmek,  manalarına gelmektedir. Âlimlerimizden bazıları sabrı “itidali muhafaza ederek bize üzüntü ve acı veren şeylere katlanma, göğüs germe, sıkıntı ve meşakkatlere karşı soğukkanlılıkla mukavemet etme, aklın bilimin ve dinin gösterdiği yolda sebat etme” diye tarif etmişlerdir.
  • Kur’an’ı Kerim ve sahih sünnet, rasyonel ve pozitif bilimler ile hayat tecrübelerinin gösterdiği gerçek; dünyevî ve uhrevî her başarının, mutluluğun temelinin sabır olduğu, sabretmeden bunlara kavuşmanın çok zor olduğudur.

 

Zorlu bir dünya hayatı geçirmekteyiz. Yaşamak zor. İmanı muhafaza edebilmek zor. Zenginin zenginliğini koruyabilmesi, fakirin fakirliğin vermiş olduğu sıkıntılara katlanması germesi zor. Hayatın zorluklarına karşı çaresiz miyiz? Hayır. Çare sabırdan geçmektedir. Bir zorluk varsa o zorluğa göğüs gerildiği, sabır gösterildiği zaman kolaylık elbette vardır. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulmuştur: “Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.

Rabbine yönel ve yalvar.” ( İnşirah Suresi, 5-8 )

 

Yanlış anlaşılan hakikatlerden biri olan sabrın, zillete tahammül ve katlanmak anlamlarına gelmediğini, aksine hayatın sıkıntılarına göğüs germek olduğunu ifade eden Mehmet Akif, bazı Kur’an ayetlerinin tefsirini yayımladığı Sebîlürreşad dergisinde Âl-i İmran suresinin son âyet-i kerimesindeki “Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.”  (Âl-i İmrân; 200)  “sabrediniz” ve “ (düşman karşısında ) sebat gösteriniz.” emirlerinin ne olduğunun iyice anlaşılabilmesi için sabrın gerçek niteliğinin düşünülmesi gerektiğini belirterek şu yorumu yapmaktadır:

“İyi ama sabır nedir? Heyhat! Biz Müslümanlar sabır kelime-i kudsiyesinin medlûlüne sahip olmak şöyle dursun, vâkıf bile değiliz! Evet sabır lafzı anıldığı gibi zihnimizi meskenete ( miskinliğe ), mezellete ( bayağılaşma, alçalma ) yakın bir mefhum kaplar. Bize göre sabır suret-i mutlaka da “katlanmak” demektir.

Neye katlanmak? Her şeye… Daha doğrusu katlanılmayacak şeylere! Meselâ zelil olmaya, hakaret görmeye, dövülmeye, sövülmeye, hülasa şeref-i insaniyetimizi ( insan olma şerefimizi ) lekeleyecek musibetlerin hepsine. (…) Aman ya Rabbi!

Kur’an ne söylüyor, biz ne anlıyoruz!

 

Sabır “katlanmak” değil, “göğüs germek” demektir. Neye göğüs germek? Evet sonunda katlanılmayacak acılara katlanmak ıztırarına ( zorunluluğuna ) mahkum olmamak için, önceden her türlü şedâide ( zorluklara ), her türlü mezâhime ( zahmetlere ) merdcesine, insancasına göğüs germek. (…) Allah yolunda, hak yolunda, din uğrunda, millet uğrunda rahatını, uykusunu, malını, canını feda edivermek yok mu? İşte sabır budur. Yoksa bu fedakârlıkların semtine yanaşmayarak miskin miskin oturmak; sonra da hissesine düşecek rüsvalığa (rezilliğe ) “Kader böyle imiş! Tahammül etmeli” diye hazma çalışmak hiçbir zaman sabır ile bağdaştırılamaz. (…) Ne hacet! Zemahşerî gibi ekâbir-i müfessirin ( müfessirlerin büyükleri ), sabra tekâlif-i şer’ iyeyi ( dini külfetleri ) hakkıyla elde etmek manasını veriyorlar (…) Dinin en birinci teklifi ilim değil midir? (…) İşte sabır demek ulûm-i nâfiayı ( faydalı ilimleri ) tahsil için her türlü sıkıntıya tahammül etmek demektir”.

Bu metin açıkça şunu anlatmaktadır: Sabır, sadece “tahammül” anlamında değerlendirilmemelidir. Çünkü tahammül, daha çok pasifliği ve şikâyet halini içermektedir. Sabırda ise bir farkındalık ve şuurlu bir tercih doğrultusunda olumsuz hadiselere karşı göğüs germek söz konusudur. Sürekli bir uyanıklık halini ifade eden sabır, ayrıca yavaşlık ve yavaşlamak da değildir. Her şeyin, olması gereken ölçüsüyle değerlendirilmesidir. Sabır aynı zamanda içinde dua ve şükür de barındırmaktadır. Sabır; olaylara dikkatli bakan, muhtemel gelişmeleri hesaplayan, farkında olarak adım atan, tercihini aklı ve kalbiyle ortaya koyan, mütevazı olmayı bilen kişilerin şiarıdır.

Mehmet Akife göre sabrın günlük hayattaki karşılığını uygulamaya geçirmeden önce bu kavramın mahiyetini tam olarak anlamak gerekir. Bunun için de şüphesiz bilgi ve eğitim şarttır. Ancak bilinç seviyesi yüksek bireyler, toplumdaki bozulmanın, yozlaşmanın karşısında nasıl sabredeceklerini bilirler. Sabır, her türlü zorluğa göğüs gererek; hiçbir düşman ve tehlike karşısında metaneti bırakmamak. Beraberinde, adaletsizliğe karşı hakkı sonuna kadar savunmaktır. Zillet karşısında sessiz kalıp sineye çekmek sabır değildir. Sabır, hak yolunda dayanması zor ve sıkıntılı olan konulara katlanmak. Dahası, nefsin hoşlanmadıklarını ise sineye çekmektir. Sabrın karşıtı olan tahammülsüzlük ise, bütün musibetlerin en başında gelir. Zira tahammül etmeyen, hiçbir şeyi elde edemez. Sabır, bireyin inancı doğrultusunda, hak yolda belki malını ve canını dahi feda etmektir. Faydalı ilimleri ve diğer hayırlı hizmetleri elde etmek için her türlü sıkıntıya, imtihana tahammül etmektir.

Sabrı Mehmet Akif gibi anlayıp o doğrultuda bir şuur geliştirmek dileği ile sizlere sabrı cemil niyaz ediyorum.

Sabrı Akif Gibi Yorumlayabilmek

Daha fazla köşe yazısı için tıklayınız…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu