Osmanlı imparatorluğunun çöküşünden sonra arta kalan tarihi değerler ve hazineler ne oldu. Kimlere yedemin olarak teslim edildi veya kimlere peşkeş çekildi diye daha önce birkaç yazı yazmıştım. Devlet malları, tarihi değeri çok yüksek olan her türlü kıymetli eşyalar nerelerde diye sorular açmıştım. İstanbul çevresinde ve saray dâhilinde bulunan Osmanlı tapusuna kayıtlı araziler, taşınmaz mülkler nerelerde diye birçok çapraşık konulara değinmiştim. İşte şimdi bu soruları, devletin en tepesindeki kişiler soruyor ve araştırıyor. Bu sorular muhakkak cevaplandırılmalı ve öyle üstü kapalı kaçamak cevaplara itibar edilmeden derinlemesine araştırılmalıdır.
Osmanlıdan arta kalan birçok kıymetli arşivin, Bulgaristan’a çöp fiyatına satılıp tren vagonları ile yurt dışına nasıl kaçırıldığını daha önceleri kısaca değinmiştim. Şimdide 1924 ile 1930 yılları arasındaki tarihi değerlerin nasıl satıldığını veya kimlere nasıl peşkeş çekilip talan edildiğini makalemiz köşesi yettiği ölçüde zaman zaman değinelim. Evvela Topkapı Sarayındaki hazinelerin satılığa çıkarılma olayına kısaca göz atalım.
28 Haziran 1924 tarihli resmi gazetede “Osmanlı Saltanatı ölmüştür, fakat Türk Milleti bakidir” başlıklı bir yazı neşredilir. Bu resmi gazete sayısında, Osmanlı Sultanlarının hazinelerinin milletin eline geçtiğinden ve bunların gayri meşru sermaye halinde korunması yerine, satılarak, elde edilen gelirlerle şose, demir yolu ve limanlar gibi işlerin yapılmasının daha uygun olacağından bahsediliyordu. Bu satış işlemlerine karşı çıkanlar olsa da ve aylarca mecliste tartışılsa da, 24 Ekim 1928 tarihli bakanlar kurulundan “tarihi değeri olmayanlar satılabilir” şeklinde karar çıkmıştı. Bu karar üzerine Fransa, Belçika ve Hollanda gibi ülkelerden mücevher eksperleri ve tarihi değerler uzmanları davet edilir. Bu uzmanlardan en önemlisi Fransız mücevher uzmanı Robert Linzler’dir. Linzler tuttuğu zabıt varakasında “ mücevherlere kıymet biçmekte zorlandığını, zira bazı mücevherlerin dünyada tek ve eşsiz olduğunu, bu mücevherlerin bazılarını gördüğünde heyecan duyduğunu” belirtmiştir.
Bu eşyalardan daha evvel kıymet konulan 86 parça tarihi değeri çok büyük olanlar, 28 Şubat 1927 tarihli zabıt mukabilinde Maliye Bakanlığına teslim edilmiş, daha sonra anahtarları kimde olduğu tam kesin bilinmeyen kasalara girer. Zamanın Topkapı Sarayı Müzesi müdürü Tahsin Öz bu eşyaların satılması için, İstanbul’dan Ankara’ya getirildiğini, Meclis komisyon üyelerine verdiği ifade ile beyan eder.
Hazine satışı için araştırmalarını yapıp, hazırlıklarını tamamlayan şirketler, bu karlı alış veriş için ellerini ovuşturmaya başlamışlardı. Satışın gerçekleşmesi an meselesi iken, işin hukuki boyutundaki çekinceler nedeni ile geri bırakılır. Osmanlı Hanedan mensuplarının hak iddia edebileceği ortaya çıkınca satış işlemi ileri bir tarihe ertelenir. Dönemin yetkililerinin satma hevesi suya düşünce, hadise de, hazinede nisyana (unutulmaya) bırakılır. Zamanın basını ve halk kitleleri olayı yıllarca yazıp anlattığından, hazine ve eşyalar satılamadan yıllarca bekletilir. Ta ki 1950 lerde olay tekrar meclis gündemine gelir. Diyarbakır Milletvekili Nazım Önen ve Seyhan milletvekili Sinan Tekelioğlu’nun mecliste verdiği önergeler ve Maliye bakanı Hasan Polatkan’ın beyanlarını da bir dahaki yazımıza bırakalım.