Elif Yavaş

SAYFALARDA GEZİNTİ

 

 

Kitap sayfalarında, roman satırlarında gezinmek maceradan maceraya bürür her insanı. Düşler diyarına hoplamak gerek ara sıra. Art arda gelen gündem haberleri, üzüntüler, dertler yorar naçiz bedeninizi. En zor anlarda bir dostun sıcaklığı, muhabbeti, içten bir şiir okuması, türkü söylemesi, mani okuması, fıkra anlatması nasıl da yüzümüze gülücükler konduruverir. Kitap okurken vakit buldukça bir yerlere not aldığım yazılarım olur ve hazırda bekler. Bir yerlerden okuduğum, gazeteden kesip ayırdığım, gördüğüm, ibret aldığım yahut yaşadığım şeyler başkasını da mutlu etsin istemişimdir. Orhan Kemal’in “Sarhoşlar” eserindeki yazıyla tebessüm ederek azıcık gülücük uyandıran bir diyalogdan alıntıya yer vereyim:

İlgili Makaleler

 

 

“Altan, evden içeri yıldırım gibi girdi:

 

  • Anne! Babam balık almaya gitti ha!

Alı al, moru mor ellerini çarptı:

-Eheey! Balık yiyecez, balık yiyecez, yaşasın!

Kenar mahallede, bir gözden ibaret odanın dört basamağını hızla çarptı. Sedire sırtüstü, tavana yapıştırılmış gazete kâğıtlarını mırıl mırıl okumakta olan ablasına:

 

-Abla, dedi babam balık almaya gitti ha!

On yaşındaki bir abla, altı yaşındaki kardeşine sevinçle baktı:

-Sahi mi?

-Vallaha… Balık alacam dedi gitti… Yaşasın Babam… Ben balığı çok severim ha… Sen?

-Ben de…

-Ben senden çok severim ama…

-Asıl ben senden çok…

-Ben senden daha çok severim işte…

-Ben senden…”

 

 

Belki ilk okuyana başlangıçta çok basit bir diyalog gibi gelmiş olabilir lâkin her bir kelimesi küçük insanların büyük mutluluğunu, bereketini barındırmaktadır. Sizin burun kıvırdığınız, beğenmediğiniz bir eşya bile başkaları için bir saadet kapısıdır, yepyeni bir hayaldir. Bir avuç fındık, bir çocuğun minicik elleriyle armağan ettiği avuç dolusu çakıl taşı, bir dilim fındıklı kek, yarım bardak taze sıkılmış portakal suyu, arkadaş ortamında içilen mis gibi tarçın kokulu ve sütlü salep, dumanı tüten ve gümüş fincanda köpüğüyle sizi bekleyen kahve, nostaljik bir müzik, arkadaş tavsiyesiyle okunan edebî kitaplar, çocukken biriktirdiğimiz ve hâlen elimizden düşmeyen macera romanları, başucu şiir kitaplarımız, aile albümleri, lavanta kokulu gardırop keseleri, portakal kokulu çekmece sabunlarımız, yakmaya kıyamadığımız meyve kokulu mumlar, mutfakta bekleyen babaanne tütsüleri, naftalin kokulu anneanne yorganları, papatyadan yapılan taçlar, manolya kokulu kolonyalar, babalarımızı öptüğümüzde yüzümüze sinen o tıraş sabunlu kokuları, annemizin gülümseyen bakışları, el yapımı kitap ayraçları, ellerimizle tamir ettiğimiz oyuncak arabalar, kendi diktiğimiz bebek kıyafetleri ve daha binlerce küçük mutluluk hayatın içinden örnekler barındırır her daim.

 

Kelebek kanadı kadar hassastır insanoğlunun kalbi. Kimin neyle mutlu olacağını bilemeyiz, o insanı yakından tanıdıkça ilgi alanlarına odaklanabiliriz. Sayfalarda gezintiye çıkmak isteriz an gelir. Bazen bir mısrada tutuklu kalırız, kimi zaman da hayranı olduğumuz bir şairin tutkunu oluruz. Mutluluğa kanat takarız meneviş rengi düşlerle, an gelir bir uçurtmanın ipine asılı kalır çocukluğumuz. Manolya kokulu, menekşe bakışlı, gül nefesli mısraların güzelliği oturur kalbimize. Lokum tozuna bulanan tadımlık hatıralar nasıl da ballanır edebî bir ortamda. Kitap okumanın, okuduklarımızı yorumlamanın, sevdaya uçmanın, el ele vermenin bereketini yudumlar masallar. Okumak; okyanuslara açılmak ve minicik mutluluğa yelken açmak misalidir. Yaşama aşkının heyecanı tatlanır her nefesimizde. Ufacık mutluluklar, küçük yaşantılar, candan dostluklar hep bizimle olsun.

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu