GündemKöşe Yazıları

Sen Yeter Ki İnan

Sen Yeter Ki İnan

 

Yaşama tutunmaya çalışıyorken bazen sendelediğimiz hatta dibe vurduğumuz zamanlar da oluyor elbette. Önce, bizi güçlü kılan inancımız zayıflıyor ardından kendimizi değersizleştiriyoruz, farkında olmadan. İşte ben de “öteki beni” kaybettiğim zaman dibe vurmaktan da öte olmuştum yıllar önce ve artık “yaşamın sonuna geldim” diye düşünmeye başlamıştım o ruh hali ile. Duygu durumumun karmakarışık olduğu o dönemde, arkadaşımın bir yerden kesip okumam için elime tutuşturduğu bir yaşam öyküsünün beni ayağa kaldırması ise mucizem olmuştu sanki. Anladım ki, nefes almaya devam ettiğim sürece yılmadan, usanmadan sıkı sıkıya tutunmam lazım yaşama, önce kendim sonra sevdiklerim için. İlk zamanlar her ne kadar zor olsa da, artık inanıyordum ki her tökezlediğimde bir mucize elimden tutup beni ayağa kaldıracak. Ve öylede oldu o günden sonra. Bir çıkmazın içinde kaybolmuşken beni elimden tutup yaşama çeken o yaşam öyküsünü sizlerle de paylaşmak istiyorum şimdi. Kim bilir belki de bir kıvılcım birçok hayata dokunabilir tıpkı benim ki gibi.

Yoksul bir ailenin çocukları olan iki kardeş, bir okulda çalışıyor ve her sabah sınıflardaki sobaları yakıyorlarmış. Soğuk bir günün sabahı, temizleyip odunla doldurdukları sobayı kardeşlerden biri gaz dökerek ateşe vermiş. Öyle büyük bir patlama olmuş ki, bina yerinden sallanmış. Patlama sırasında büyük kardeş ölmüş, diğerinin de bacakları feci şekilde yanmış. Şişeye gaz yerine yanlışlıkla doldurulan benzin bu faciaya sebep olmuş meğerse. Yanan çocuğu tedavi eden doktorlar, çocuğun bacaklarını kesmekten başka bir çare olmadığını söylüyorlarmış. Zaten bir oğullarını yitirmiş olan anne ile baba bu haber karşısında yıkılmışlar. Kesinlikle razı olmayıp, bu işlemin ısrarla ertelenmesini istemişler. Ancak doktorlar, bu durumda çocuğun ölebileceği konusunda fikir birliğindeymişler. Doktorların tüm ısrarına rağmen inançlarını bir an bile kaybetmeyen aile gece gündüz dua ediyor, her gün doktorların ısrarını geri çeviriyorlarmış. Bu durum, bu şekilde tam iki ay sürmüş. Çocuğun bacakları kesilmemiş lakin iki ay sonra sargılar açıldığında, sağ bacağının sol bacağından altı santim daha kısa olduğu ortaya çıkmış. Sol ayağındaki parmaklar ise neredeyse hiç yokmuş. Ancak aile yine de kararlıymış. Her gün çocuklarıyla evde egzersiz yapıyor ve onu, yürüyeceğine inandırmaya çalışıyorlarmış. Aylarca süren çabaları nihayet başarılı olmuş ve çocuk birkaç adım atmayı başarmış. Yıllar sonra koltuk değneklerinden de kurtulmuş ve yürümeye başlamış. Böylece “inanmanın mucizesi” gerçekleşmiş ve genç adam, koltuk değneklerine ihtiyaç duymadan yürümüş, yürümüş, yürümüş. Derken, koşmaya da başlamış. Koşmuş, koşmuş, koşmuş. Hem de hiç durmadan koşmuş. Öyle bir koşmuş, öyle bir koşmuş ki 1934 yılında düzenlenen Atletizm Yarışmalarında 4.06’lık dereceyle maratonda dünya rekoru kırmış.

İlgili Makaleler

İşte bu genç adam, Glenn Cunningham’dı. Madison Sguare Garden’da “yüzyılın sporcusu” seçilen Glenn Cunningham, daha sonra “dünyanın en hızlı insanı” unvanını da kazandı. Çocukluğunda geçirdiği feci bir kaza ile önce yaşamından umut kesilen,  sonra gençlik yıllarına kadar koltuk değneklerine mahkûm olan Glenn Cunningham bu başarıya imza atarken aynı zamanda da tüm dünya insanlarına şu mesajı veriyordu aslında “gerçekten, eğer gerçekten inanırsanız başarırsınız.”

Daha nice yaşam öyküleri var “bu bir mucize olmalı” diyebileceğimiz. Aslında mucize denilen şey her insanın kendisinde mevcut ve ne istediği ile doğru orantılı. Sen yeter ki inan, şartlar ne olursa olsun mutlaka bir sürü kapı açılıyor o inanç doğrultusunda. Çünkü umudun yok olduğu yerde yaşam enerjisinin de yok olmaya başladığını ve bilinçli enerjinin insanı her gün bir adım daha bitişe doğru yaklaştırdığını deneyimleyenlerdenim. Elbette etrafında yönlendiren ve destek olanların da rolü çok önemli bu süreçte zira o cesareti, o isteği yeniden kazanmak tek başına bir hayli zor olabilir. Ya kaybolur gidersin ya da yeniden doğarsın. Bu nedenle konu her ne olursa olsun önce inanmanın sonra eyleme geçmenin, hayatı ıskalamaktan daha iyi olduğu kabulü, hayatımda edindiğim felsefelerden birisidir. Çünkü bilirim ki inancın ve cesaretin bittiği yerde korku ve esaret başlar. Hele de yaşamda sadece bir kez bu formda var olabiliyorsak ve mucizenin de ta kendisiysek, o zaman doğuştan var olan yaşam enerjisini en iyi şekilde sarf etmek akılcı bir tutum olacaktır, hayata küsmek yerine.

Demet TOK

Şair/Yazar

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu