GündemKöşe Yazıları

Sevmek Mi Sevilmek Mi?

Sevmek Mi Sevilmek Mi?

Bu soruya Fuzuli “Sevmek” diye cevap vermiş. “Çünkü sevildiğinizden hiçbir zaman emin olamazsınız” diye de eklemiş.

Gerçekten insan sevildiğinden hiçbir zaman emin olamaz mı? O halde hissedilenlerin ve yaşanan duygusal değişimlerin sebebi nedir? Yoksa seven insan içindeki coşkusuyla, seviliyorum yanılgısına mı düşüyor? İnsan sevdiğini ya da sevildiğini nasıl anlar? Sevmek ya da sevilmek hissi kişiye göre değişir mi? Bunun bir ölçüsü var mı?

Zihnimde bir sürü soru oluşmuştu gece boyunca yaptığımız aile sohbetinde. Herkesin kendince açıklamaya çalıştığı fikirlerin dayandığı nokta ise, ilgi ve bağlılığın tarifiydi aslında. Zaten sevgi, bir insana ya da bir şeye karşı duyulan yakınlığın içsel olarak gösterilmeye çalışıldığı bir duygudan ibaret değil miydi? O halde ilgi ve bağlılığın, sözlere ve davranışlara dökülmüş olan hali belirliyor olabilir miydi sevginin ölçüsünü de? Yine de her şey yolunda giderken aklımıza gelmeyen bir sorudur “ne kadar seviyorum ya da seviliyorum” Aslında sevginin, karşılıklı veriş-alış dengesi içinde karşı tarafa ne derece hissettiriliyor olduğuydu burada önemli olan.

“Karşılıksız sevilemez mi? Eğer öyle olursa “sevmek mi, sevilmek mi” sorusunun önemi kalmaz.” diye farklı bir bakış açısı geldi ilerleyen saatlerde. Lakin sayı çoğunluğu ile “Sevdiğin kadar sevilirsin, sevildiğin kadar seversin.” düşüncesi onay görünce, karşılıksız sevginin pek de sağlıklı olmadığına karar verilmiş oldu ikili ilişkilerde. Çünkü bildiğimiz karşılıksız sevgi, evladını her şartta sevmekten vazgeçmeyen anne-babalara mahsustu.

Kişiye göre farklılık gösteren bu soru için, birkaç arkadaşımla da sohbet etmiştim gün içerisinde ve baktım ki genelde kadınlar sevilen olmayı, erkekler ise karşılıklı yaşamayı tercih ediyorlardı sevgiyi. Gerçi kadınlardaki bu tercihin de mutlaka bir gerekçesi vardır kendilerince.

Cevap vermekte zorlanıldığını fark ettiğim bu soru kafaları epeyce karıştırmıştı. Çünkü sevmek diyenlerden bazıları sevilmeye, sevilmek diyenlerden bazıları da sevmeye çevirmişti cevabını derin düşüncelere dalınca. Sanırım sevginin bir duygu ve hissettirilmesinin de eylemlere bağlı olması nedeniyle çıkılamamıştı işin içinden. Yine de eş zamanlı olmasa da sevme ya da sevilme ile başlayan ve iki yürekte ayrı ayrı filizlenen sevgi, kişiler birbirini tanıdıkça ve çaba sarf edildikçe büyüyen sihirli bir çiçek gibi adeta.

Sevmenin insanı mutlu kılan, sevilmenin ise motive eden bir gücünün olduğu aşikâr. Çünkü her iki durumda da hissedilenler hemen hemen ortak, düşünmek-düşünülmek, değer vermek-değerli hissetmek, mutlu etmek-mutlu edilmek gibi. Bu nedenle sevdiğini ya da sevildiğini akılla değil, kalben hissetmek ve sevildiğinden emin olmak yerine onu hissetmek daha değer kazanıyor. Bu da yaşam deneyimleri sürecinde olgunlaşmış ruhlara sahip olan, karşılaştığımızda özenerek gözlemlediğimiz insanlara özgü bir yaklaşım tarzı genellikle. Erick From “Sevme Sanatı’ adlı kitabında bu konu ile ilgili şöyle bir tanımlama yapmış. ”Olgun olmayan sevgi, seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var. Olgun olan sevgi ise, sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum der”

Sevginin her daim hayatınızda var olduğu bir yaşam dileğimle…

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu