Köşe Yazıları

Şimdi Erguvan zamanı…

Erguvanlar; İstanbul’u, özellikle de İstanbul boğazını bahar aylarında kendine has mor rengi ile süsleyerek baharın geldiğini bizlere müjdelerler. Tabi, erguvan, sadece İstanbul’un değil yüzyıllar boyu Bursa şehrinin de simgesi olmuştur aslında. Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezit’in damadı Anadolu erenlerinden Emir Sultan’ın her yıl erguvan açma mevsiminde Bursa’da müritleriyle buluşması nedeniyle 14. yüzyıldan itibaren düzenlemeye başlanan erguvan şenlikleri, şehrin ekonomisine olumlu etkilerinden dolayı 19. yüzyıla kadar gelenek olarak sürdürülmüştür. Günümüzde de bu tür şenlikler yeniden canlandırmak gerekir. Bu konuda Ahmet Hamdi Tanpınar’a kulak verelim bakın ne diyor; “Kültürümüzde gülden sonra bayramı yapılacak bir çiçek varsa o da erguvandır.”

Rengi kendi adı ile anılan ağacın çiçekleri enteresan bir şekilde küçük salkımlar halinde gövde ve dallarda aniden çıkıverir. Bu özelliği ile erguvan ağacı, yapraklarından önce çiçek açan nadir ağaçlardan birisidir. Tabanı kalp biçiminde olan yuvarlak yaprakları ise ilginç görünümleri ile dikkatlerimizi çeker.

Erguvan, rengini tanımlayabilmek biraz zordur. Neredeyse pembe diyeceğiniz gelir ama değildir. Hafifçe ve biraz gizlice mavimtırak gibidir. Bu maviye çivit mavisi de derler. Ama tüm bunlar da yeterli olmaz erguvan rengini tanımlamaya.

İlgili Makaleler

Fatih Satıl Köşe

Tadı, ekşi ve hoş olan erguvan çiçekleri yenilebiliyor da. Bundan dolayı olsa gerek ki, erguvan çiçekleri, güzel renkleri ile Osmanlı mutfağında salataları taçlandırmada kullanılırmış.

Hüzün, utanç, güç ve kibir, naz ve niyaz, neşe ve zarafet gibi birçok mana yüklü olan erguvan çiçeğinin, ne kadar doğru bilinmez ama bir de hüzünlü hikayesi vardır. Hıristiyan menakıbında erguvana dair en yaygın anlatılan hikâye şöyle: 13. Havari Yahuda otuz gümüş karşılığında Hz. İsa’yı Romalılara ihbar eder. Sonra da bu ihanetinin altında ezilir ve pişmanlıkla kendini Erguvan ağacın dallarına asar. Önceleri süt beyaz olan erguvan çiçeklerinin rengi de bu ihaneti sindiremediğinden ya da bu havarinin utancını hatırlamak amacıyla kendini astığı mayıs ayında kan kırmızıya başka bir rivayete göre de pembemsi kırmızıya döner. Hatta o zamanlar dümdüz, sülün gibi bir ağaç iken böylesine manevi bir ağırlığın altında kalarak dalları çarpık çurpuk bir ağaç haline dönüştüğü de söylenir.

Büyümesi nazlı ve yavaş olan bu narin ağacı budamak risklidir. Budamayı çok dikkatlice ağaca zarar vermeden yapmak gerekir. Çünkü ağaç kolaylıkla mantar hastalıklarına yakalanabilir. Dalları en uygun budama aletleriyle yara açmadan dümdüz kesilmeli ve hastalık olmasın diye kesik yerleri de özel budama sıvıları ve macunları ile kapatılmalıdır.

Yazımı, Ziya Osman Seba’nın şu güzel erguvanlı mısraları ile bitirmek istiyorum:

Düşünceli yürürken bir yol dönemecinde, çıkacak önümüze beyaz dallarla bahar

Hatırlatacak bize şen çocukluğumuzu, erguvanlı bir bahçe mor salkımlı bir duvar…

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu