GündemKöşe Yazıları

Suçla Kurtul Ya Sonra?

Suçla Kurtul Ya Sonra?

 

Aile bireyleri, eş, çocuklar ve arkadaşlar yaşam paydaşları olmakla beraber aynı zamanda kendi hatalarının sorumluluğundan kurtulma çabasında olanlar için, suçlanabilecek potansiyel kurtarıcılardır. Çünkü takdir gören bir işi sahiplenmek, başarısız olanı ise bir başkasına mal etmek, her ne kadar kendini kandırmaca da olsa, vicdanı rahatlatmak için seçilen en kolay yoldur. Genellikle de sorumluluk almaktan korkan insanlar, başkalarını suçlayarak bu korkularının üzerini örterler ve hep kendilerini haklı görürler. Oysa sorumluluk almak hatayı kabul etmek değil, hatayı düzeltmek için çözüm arayışına girmek anlamına gelir. Bir başkasını suçlayarak sorunun, sorumluluk alarak ise çözümün bir parçası olursunuz. Bu nedenle topu karşı tarafa atmak, hatayı ya da başarısızlığı kabul etmekten daha kolaydır çünkü kabul, hatanın taraflarından biri yapar insanı.

Başkalarını suçlamanın nedeni nedir? Bu davranış nasıl ve ne zaman kazanılır? Sürekli başkalarını suçlayarak sürdürülen bir yaşam, insanın özgürlüğünü kısıtlar mı? Sosyal ilişkilerine etkileri nelerdir? Sanırım bu sorulara, çocukluk yıllarına doğru şöyle bir gezintiye çıkıldığında, yaşanmış örneklerle daha kolay cevaplar verilebilir.

Doğum anından itibaren öğrenmeye başlıyor ve zamanla kendi yaşamlarımızı inşa ediyoruz. Elbette bu süreç içinde cesaret isteyen hatalar da yapıyor ya da yanlış kararlar alabiliyoruz,  ta ki doğru olanı bulana kadar. Öte yandan, her hatasında hoş görülen ya da eğitici olmaktan uzak bir davranışla sürekli azarlanan çocukların, yaşamları boyunca hatalarını kabul etmelerini sağlayacak cesaretlerinin, yanlış bir tutumla ellerinden nasıl aldığını bir düşünelim? Kaldı ki sorun hata yapmak değil, o hatadan tecrübe kazanamamış olmak değil mi?

Kendisi ile yüzleşebilen, herhangi bir fiiliyatta kendi hata payının farkına varıp çözüm bulmaya çalışan insan sayısının çok olmaması, üzücü ve bir o kadar da düşündürücü çünkü ilişkilerin zedelenmesine kadar varan bu durum, her ne kadar önemsenmese de, bazen sonuçları bir sürü yaşamın alt üst olmasına sebep olabiliyor.

Yaşamlarını karşı tarafı suçlayarak sürdüren insanlar için yapılan bir araştırmaya göre, sürekli şikâyet eden ve alıngan oldukları, kısır döngü içinde yaşadıkları, istikrar sağlayamadıkları, her konuda uzman olduklarına inandıkları, sürekli ispat çabasında ve çok çabuk sinirlendikleri tespit edilmiş. Ayrıca karşı tarafı dinlemedikleri, sürekli olumsuz eleştiri yaptıkları ve başkalarının hayatlarına müdahale etmeyi kendilerinde hak gördükleri de bu tespit içinde.

Bu özelliklerin tamamına sahip yakından tanıdığım birisine “senin pencerenden yaşam nasıl görünüyor?” diye sormuştum sırf merak ettiğim için. O da bana  “ben mükemmel bir insanım, keşke herkes benim gibi olsa, yaşam o zaman daha güzel olurdu” cevabını vermişti. Bunun üzerine söyleyecek bir söz bulamadığım gibi o gün, “ben mükemmel bir insan olmak istemiyorum” diye karar almıştım kendi kendime.

Mükemmel olduğunu düşünen insanları anlamakta zorlanıyorum çünkü mükemmellik kişinin algısına göre değişkenlik gösteren bir kavram. Milyarlarca insanın farklı duygu ve düşünceye sahip olduğunu düşünürsek, bunun bir ölçütü de yok demektir. Ancak kültürel yapı çerçevesinde onay görmüş davranış şekilleri olabilir ki, onlar da tüm insanları aynı kalıba sokmak anlamına gelir.

İnsan hataları ile tecrübe kazanır ve kendi deneyimleri ile kendi hayatını yaşamış olur. Bu nedenle kaçmak ya da bir başkasını suçlamak yerine onlarla yüzleşmek, insanı olgunlaştıran kazanımlardır diye düşünüyorum. Suçlanan kişi tarafından bakıldığında ise bu durum, zamanla öz güven eksikliğine ve ilişkilerin bozulmasına neden olabilir. Zira suçlayarak kurtulmak, çözüm değil sorunun kendisidir çoğu zaman.

Demet TOK

Şair/Yazar

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu