Tencereler Kaynamalı…
Uzay çağında yaşıyorsunuz ve eviniz uzay üssü gibi teknolojik araçlarla donatılmış. Ancak karnınızı doyuracak yiyeceğiniz yok! Bu zenginliğin, bu gelişmişliğin bir değeri var mı? Tabii ki yok.
Dünyada bütün ülkeler sanayileşme hamleleri yaparken, bendeniz hem köylü çocuğu, hem de coğrafyacı olmam nedeniyle hep TARIM dedim. Hatta kendime göre “Çiftçi üretmezse dağdaki kuş da, şehirdeki avare de aç kalır.” şeklinde sloganlar ürettim. “Köylü milletin efendisidir.” sözü keyfimi yerine getirir. Hz. Ömer’in (R.A.) “Dağlara buğdaylar serpin Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler.” sözü ise yağlarımı eritir. “Türkiye kendi kendine yeten yedi ülkeden biri.” tespiti ise göğsümü kabartırdı.
Yaklaşık elli yıllık hayatımın 21 yılını köyde geçirmiş, hala gördüğü en küçük toprağı değerlendirmeye çalışan biri olarak, toplumumuzdaki köye ve köylüye tepeden bakma yaklaşımı ise beni deli eder.
Son yıllarda yaşadığımız darbe, salgın, savaş, ekonomik kriz ve saldırılar, artan nüfusumuz, tarım ürünlerini işleyen sanayinin gelişmesi, hatta insanlarımızın beslenme alışkanlıklarındaki değişim ve dönüşüm tarımda yerli üretim, kendi kendine yetme veya bağımlılığı mümkün olduğunca azaltmanın önemini tekrar hatırlattı. Patates, soğan algısı ile seçmenin tercihi etkilendi bu memlekette.
***
Son olarak Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi buğday ve ayçiçek yağı fiyatlarını fırlattı. Çünkü küresel buğday ihracatının yaklaşık yüzde 29’unu Rusya ve Ukrayna oluşturmakta. Söz konusu Rus işgali buğday ticaretini durma noktasına getirdi. Buğday fiyatları bir haftada yüzde 40,6 artarak son 14 yılın zirvesine ulaştı. Nerede duracağı da belli değil.
Dünya buğday stoğunun yüzde 50’sine sahip olan Çin, buğday stoğunda “tarihin en kötü dönemini yaşadıklarını” açıkladı. Başlıca buğday ithalatçısı Afrika ve Orta Doğu ülkeleri diken üstünde. Mesela 105 milyonluk Mısır, buğdayının yüzde 85, ayçiçek yağının yüzde 73’ünü Rusya ve Ukrayna’dan temin ediyor.
Ülkemizde insanlar marketlerde yağ reyonlarını boşalttı. Hükümet hiç gelmezse bile Temmuz ayına kadar yetecek yağ stoğu bulunduğunu açıklamasına rağmen yağ fiyatlarının yükselişi önlenemiyor, stokçuluğun önüne geçilemiyor.
Mutlak suretle çiftçilik ve tarım cazip hale getirilmeli. Tarım alanları asla tarım dışı faaliyetlere kurban edilmemeli. Tarım alanlarının miras yolu parçalanması önlenmeli. Tohum, gübre, akaryakıt, ilaç gibi tarım girdileri mutlak suretle minimize edilmeli. Bu amaçla gerekirse gübre fabrikaları kamulaştırılmalı.
***
Tarımda artık ivedilikle “planlı döneme” geçilmeli. Nerede hangi ürün ve ne kadar ekileceği önceden belirlenerek anlaşmalı üretim yapılmalı. Böylece ihtiyaç fazlası üretim ile çiftçi, yetersiz üretimle de tüketici mağduriyetinin önüne geçilmiş olur. Çiftçilerin pazarlama endişesi de ortadan kalkar. Üretici ile tüketici arasındaki aracılar minimize edilerek kazanç, gerçek emekçilerin eline geçmesi sağlanmalı. Geçmişte hayvan gücü ile bir dekar tarım alanı bile boş bırakılmazken, günümüz şartlarında üretim maliyetlerinden dolayı tarım alanlarının önemli bir kısmı boş bırakılmaktadır. Bunun önüne geçilmeli, ayrıca her metrekare tarım alanı ekilmelidir. Ar-Ge’ye ağırlık verilerek birim alandan alınan verim arttırılmalıdır.
Çünkü; üretim bolluk, üretim özgürlük, üretim bağımsızlık, üretim zenginlik demektir. Öyleyse hemen şimdi “tarımda seferberlik ilan edilmeli”, tencereler kaynamaya devam etmeli. Aksi taktirde? Aksi taktirdeyi düşünmek bile istemiyorum.