YARGIDA SORUN YARATMAK
Yargı görevlilerinin siyasetçiye çatmadan görev yapmaları mümkün iken, sorun yaratanlar, hukuk işleyişinin toplumda bıraktığı yaraları büyütüyor. Belirli siyasi düşüncelere çakmadan yapamayan düşünceler, hukuk anlayışını siyasallaştırıyor. Yargının tarafsızlığı ve güvenilirliliği dendiği zaman içim burkuluyor. Ülke hukukuna yön veren bağımsız bir yargı ve de tarafsız yargıç aranması toplum vicdanını kanatıyor. Yargı, yasama ve yürütme oluşumlarında, hukukçunun diğer erklere yön verme durumunda olması, hükmetme anlayışından doğmaktadır. Yargı, yasama ve yürütme müşterek yürümelidir.
Günümüzdeki yargı sistemi, dokunulmaz, ilişilmez, irdelenmez, imtiyazlı bir sistemde yürümesi isteminde bulunanlar çıkmaz yoldadır. Dokunulmaz ve ilişilmez olan hukukçu değil, haklar ve hukuklar olması gerekirken, hukukçuların dokunulmazlığı haklara gölge düşürmektedir. Hukukçu değil, hukukun dokunulmaz ve üstün konumda olması gerekliliği, kendilerini imtiyazlı gören anlayışlar gölgesinden, kurtarılmalıdır.
Darbelerin ve zorbaların emrine giren hukuk yara almaya mahkûmdur. 1960 ihtilalında ve diğer yaptırımcı despot yönetimlerde, hukuk üzerindeki zorba baskılar yargıya olan güveni zedelemiştir. Darbeci emrinde kalan hukukçuların Menderes ve arkadaşlarını idam edip, bir kısmını da hapislere tıkması, sonrada siyasi iradenin, hukuktaki yanlışları görüp, ayni kişileri affetmesi, yargı güvenini zedelemiştir. İhtilalların meydana getirdiği zorba anlayışların emri altındaki bir yargı, hiçbir zaman bağımsız ve tarafsız olamaz. İhtilal yapıcı düşüncelerden emir alarak icraatta bulunan hukukçuların, milli irade temsilcisi parlamentonun müdahalesi olunca, isyan etmeleri ne yaman bir çelişkidir. Kurucu anayasalara uyan yargı, siyasetçinin yaptığı anayasa ve kanunlara uymak mecburiyetinde değil mi dir? Siyasetçinin mecliste yaptığı kanun ve nizamlara uymayan hukuk, gerekir ise o siyasi oluşumu kapatmaya kalkması yargıdaki güveni taraflı yapmaz mı? 1960 ihtilalı, 1980 darbesi, e muhtıralar, mecliste 367 arama gerekçeleri, seçilmiş bir bayanı sade türbanından dolayı meclisten atma ve vatandaşlıktan çıkarma icraatları, haklarda açılan derin yaralardır. Hukukçuların bu yaraları olumlu yönde düzenlemesi gerekir iken, sorun yaratarak belli siyasetçilere müdahalesi, yargıyı taraflı duruma düşürmektedir. Yargı ve hukukçu sorun yaratmamalı, aksinse sorunları doğru yolda ve haklar çerçevesinde çözümlemelidir. Çaresizlikler içinde çare ve çözüm arayan hukuk, milletin vicdanında kabul görür. Kendisi sorunlu olan bir hukuk sistemi adalet dağıtımında isabetli kararlar veremediği gibi, toplum vicdanında da kabul görmez.
Kendini hakların ve hukukun üzerinde gören bir takım hukukçuların icraatları vicdanları yaralamaktadır. HUKUKMU üstün? Hukukçu mu üstün? Sorularını vicdanında irdeleyemeyen bazı adalet dağıtıcılarının uygulamaları, haklar dağılımını etkilemektedir. Adaletle ilgili olan her kişinin HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ kabullenmesi gerekmektedir. Hukukçuların, kendini hukukunda üstünde gördüğü bir sistemde uygulamalar değişmelidir. Hak ve hukuk, bayrağımız, toprağımız, ırzımız, namusumuz gibi kutsal değerlerimizden biridir. Haklının güçlü olduğunu kabullenen anlayışlar, adalet dağıtımında etkili olmalıdır. Hukukçu “bir gün bende ilahi adalet önünde hesap vereceğim” anlayışlarını yüreğinde beslemelidir. Hz Ömer’in Nil nehrinde boğulan bir hayvanın bedelinin devlet bütçesinden ödediği anlayışları yakalayabilen hukuk sistemindeki haklar dağıtımı yakalanmalıdır. Yoksa güçlünün haklı olduğu uygulamalar, (günümüzde olduğu gibi) haklara gölge düşürmektedir. Güçlünün haklılığı, devamlı geçerli olsaydı, Firavunlar, nemrutlar hala iktidarda olup, zulümlerine devam ederlerdi. Zulüm daim olmaz ve zalimler iktidar yüzü görmez. Hoşça kalın.