Köşe Yazıları

Yılan Avcısı…

“Kim Rabbinin makâmında durup hesap vermekten korkar da nefsini hevâ ve heveslerden alıkoyarsa, şüphesiz onun varacağı yer Cennet’tir.” Nâziât, 40-41

Hz. Mevlana nefse karşı hep teyakkuzda olmayı bize bir hikaye ile anlatır.

Vaktiyle dağlarda yılan avlayıp, insanlara sergileyerek para kazanan bir yılan avcısı vardı. Yine bir gün bu maksatla gayet soğuk olan dağlarda dolaşmaktaydı. Birden o güne kadar görmediği büyüklükte bir ejderha ile karşılaştı. O ejderha, soğuktan kaskatı durduğu hâlde, yılan avcısının yüreği, onun dış görünüşünden dolayı korku ile dolmuştu.

Bir müddet sonra bu korkusu izâle oldu. Ölü sandığı bu ejderhayı, birkaç kuruş kazanırım diye sevinerek sürükleye sürükleye Bağdat’a getirdi. Halka da;

«Ben size ölü bir ejderha getirdim ama, onu yakalamak için çok zahmetler çektim.» diyordu.

Yılan avcısının ölü sandığı bu ejderha, aslında soğuktan kaskatı kesilmişti. Ölü gibi görünmesine rağmen, hakikatte diri idi.

Kısa bir zamanda koca şehir; «Bir yılan avcısı, görülmemiş, kocaman bir ejderhayı avlayarak Bağdat’a getirmiş.» sözleriyle çalkalanmaya başladı. Bunu duyan meraklı büyük bir kalabalık, çarşının ortasında birtakım kilim ve bez parçalarının altında duran ejderhayı yakından görmek için toplandı. Yılan avcısı da eline geçecek paranın artması için kalabalığın iyice çoğalmasını bekliyordu.

Fakat halkın toplanması beklenirken, zaman iyice geçti. Irak güneşi de yılanın üstüne vurmaya başladı. Sıcak memleketin güneşi ejderhayı ısıtınca, onun bedenindeki soğukluk, uyuşukluk gitmeye, ölü sanılan ejderha, kımıldamaya başladı.

Ejderhanın kımıldanışı yüzünden, halkın şaşkınlığı bir iken binlerce oldu. Seyirciler, şaşkınlıktan nâralar atıp bağrışarak kaçışmaya başladılar.

Bu esnâda o korkutucu büyük ejderha da, bağlı olduğu kalın ipleri, bir arslan gibi kopardı ve örtülerin altından sıyrılıp çıktı.

Bu manzarayı gören yılan avcısı;

«Ben; dağlardan, kırlardan ne getirmişim?!» diye korkusundan olduğu yerde kaskatı kaldı, hiçbir yere kımıldayamadı. Ejderha da yılan avcısını bir lokmada yutuverdi.”

Bu hikâyede yılan avcısı; nefsin hevâ ve hevesine aldanan, dünyalıktan başka bir şeyi düşünmeyen gâfil kişiyi, ejderha ise; “nefs-i emmâre”yi temsil etmektedir.

“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.”Yusuf, 53

 “Nefis ejderhası; yokluğa, yoksulluğa, fakirliğe düşerse, küçük bir kuvvet hâline girer. Fakat mal-mülk, yüksek mevkî yüzünden nefis sivrisineği âdeta bir çaylak kesilir.

Sen nefis ejderhasını ayrılık karları altında tut; aklını başına al da, onu güneşin altına getirme! Dikkat et ki, ejderhan donmuş bir hâlde kalsın; eğer o canlanırsa, sen onun bir lokması olursun!

Onu mat et de, mat olmaktan, mânen ölmekten emin ol! Ona acıma; o, acımaya ve iyiliğe lâyık değildir! Çünkü üstüne şehvet güneşinin harareti vurunca, o pis baykuş kanatlanıp uçar!

Onunla yiğitçe savaşa giriş de, buna karşılık Allah, sana mânen kendisi ile buluşmayı ihsan etsin! Sen o nefse cefâ etmeksizin, riyâzatlar ve mücâhede çektirmeksizin, onu uslu, vefâlı bir hâlde tutmayı mı umuyorsun? Her kişiye nefsi zabtetmek nasîb olur mu? Ejderhayı öldürmek için Mûsâ olmak gerek!”

Bu sebeple büyükler demişlerdir ki:

“Nefse tâviz vererek, yani nefsin arzularını yerine getirerek onun şerrinden kurtulmak mümkün değildir. Bundan kurtulmanın yegâne çâresi  Hz. Allâh’a sığınıp, O’nun emirlerine sarılmaktır.”

Zira Hz. Allah cc muhafaza etmedikten sonra hiçbir kalp, dünyanın tuzaklarından, nefsânî arzulara meyletmekten ve şeytanın vesveselerinden emîn olamaz, kendi kendini koruyamaz!

Dolayısıyla bir kul olarak bizlere düşen; nefsimizin hîlesinden hiçbir zaman emîn olmayıp dâimâ teyakkuz hâlinde bulunmak ve bu husustaki acziyetimizi müdrik bir şekilde Hz. Allâh’a sığınmaktır.

Rabbimiz bizleri ve tüm inananları nefsini terbiye edenlerden eylesin…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu