YÜREĞİ YASLI, GÖZÜ YAŞLI ÇOCUK GELİNLER
YÜREĞİ YASLI, GÖZÜ YAŞLI ÇOCUK GELİNLER Çocukluğu, gençliği, yaşam hakkı, eğitim hakkı kısaca tüm hakları elinden alınan çocuk gelinlerin sosyokültürel...
YÜREĞİ YASLI, GÖZÜ YAŞLI ÇOCUK GELİNLER
Çocukluğu, gençliği, yaşam hakkı, eğitim hakkı kısaca tüm hakları elinden alınan çocuk gelinlerin sosyokültürel yaşamdan koparılması, kadını yok saymanın yürek acıtan bir başka hali.
Zira bir çocuk için evlilik, sadece bir evcilik oyunundan ibarettir. Henüz zihinsel, fiziksel ve ruhsal gelişimini tamamlamamış bir çocuk; ideal çocukluk sürecini, ona koca olarak seçilmiş kişinin evinde değil ancak ailesinin yanında ve çağcıl eğitim göreceği bir okulda geçirmelidir. Kaldık ki ülkemizde on iki yılı kapsayan eğitim süreci, kanunla zorunlu hale getirilmiştir.
Türk Medeni Kanununa göre evlilik yaşı ise on sekiz olmakla birlikte ancak aile rızası ile on yedi ve bazı istisnai durumlarda hayati bir gerekçenin olması şartı ile on altı yaş da evlilik yaşı olarak kabul edilebiliyor.
Günümüzde evlilik yaşının gittikçe yükselmesine karşın çocuk evliliklerinin hala devam ediyor olması, ülkemizin utanç verici önemli bir sorunu. Üstelik çeşitli gerekçelerle normalleştirilmeye çalışılan bu evliliklerin tarafı olan kız çocuklarının bırakın rızasını, söz hakkı bile yok. Zira gelişim sürecini tamamlamamış bir çocuktan bu durumu anlaması da beklenemez.
Bu nedenle çocuklarını küçücük yaşta gelin eden aile bireylerinin gerekçelerini anlamak şöyle dursun, altı yaşındaki bir çocuğun evlendirilmesi, çocuğun istismar edilmesi ve duyulmaması için bir sürü ahlak dışı yola başvurulması ile ilgi basına yansıyan haber, tüm duyarlı yurdum insanının kanını dondurdu.
Diğer taraftan henüz ruhsal, fiziksel ve zihinsel açıdan gelişim
çağında olan altı yaşındaki bir çocuğu karısı olarak kabul ve
istismar eden adama ne demeli.
Toplumda olumsuz örnek teşkil eden ve toplumsal travma yaratan bu
olaylar için elbette denecek çok sözümüz var ancak o çocukların
geleceği düşünüldüğünde bu utanç veren konunun çözüm şekli basında
ifşa yerine yargının bir an önce tecelli etmesi öncelik
olmalıdır.
Üzerinde durulması gereken diğer bir konu da toplumsal
farkındalığın artırılması ile huzur ve güven ortamını bozan birçok
sorunun önüne geçilmesidir. Bu konuda belediyeler, Milli Eğitim
Müdürlükleri, konunun uzmanları, STK ve Kent Konseylerinin ortak
çalışması ile düzenlenecek ve gerekirse zorunlu hale getirilecek
toplumun bilinçlenmesine yönelik eğitimlerin, yerelden başlanarak
gerçekleştirilmesinin kısa zamanda fayda sağlayacağına
inanıyorum.
Elbette vakit geç olmadan…