İnsanlar 8 Yılda Neden Daha Kaygılı Hale Geldi?

Son yıllarda, küresel olaylar insanların ruh halini önemli ölçüde etkiledi ve kaygı seviyelerinde belirgin bir artış gözlemlendi. Pandeminin bu durumu tetiklediği düşünülse de, kaygı seviyelerindeki artış eğilimi pandemiden önce de mevcut idi. Peki, insanlar neden daha fazla kaygı yaşamaya başladı? Detaylar haberimizde…

İnsanlar 8 Yılda Neden Daha Kaygılı Hale Geldi?

İnsanlar 8 Yılda Neden Daha Kaygılı Hale Geldi?

Artan Kaygı Seviyeleri: Yeni Bir Trend mi?

Son zamanlarda artan kaygı seviyeleri, daha fazla insanın anksiyete yaşayıp yaşamadığı ya da bu konuda daha açık konuşmaya mı başladığı sorularını gündeme getiriyor. New Scientist’e göre, anksiyete yaygınlığında belirgin bir artış gözlemleniyor, ancak detaylara inildiğinde durumun netliği azalıyor. COVID-19 salgını bu artışın önde gelen nedeni olarak kabul edilse de, ekonomik ve politik faktörlerin de etkili olabileceği belirtiliyor.

Pandeminin Kaygıya Etkisi

Dünya Sağlık Örgütü, 2020 yılında sokağa çıkma yasakları ve diğer kısıtlamaların getirilmesiyle birlikte anksiyete bozukluklarında %25,6’lık bir artış olduğunu bildirmişti. İnsanların bilinmeyen bir virüsle ve bunun yaşamlarına olan etkisiyle başa çıkma çabası, bu artışta önemli bir rol oynadı.

Kaygı Salgını: Küresel Bir Sorun

Pandemi öncesinde de kaygı seviyeleri yükseliyordu. Örneğin, Birleşik Krallık’ta 2014-2018 yılları arasında 18-44 yaş grubunda yaygın anksiyete bozukluğu teşhisleri 2018’de %6,7’ye yükselmişti ve bu artış özellikle gençler arasında belirginleşmişti. Küresel Hastalık Yükü Projesi’nin 2022 yılı verilerine göre, dünya genelinde 204 ülkede anksiyete bozukluklarının yaygınlığı incelendi. Portekiz, 100 bin kişi başına 8 bin 671 vaka ile en yüksek orana sahip ülke olurken, Brezilya, İran ve Yeni Zelanda onu takip ediyor. Avrupa ve Amerika en yüksek oranlara sahipken, Afrika ve Asya en düşük oranları gösteriyor. Bu çalışma, yüksek gelirli ülkelerde anksiyete oranlarının daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

Anksiyetenin Tanımı ve Sebepleri

Bilim insanları, anksiyetenin ne olduğu konusunda tam bir fikir birliğine varabilmiş değiller. Son araştırmalar, anksiyetenin vücut ve beyin arasındaki iletişim bozukluğundan kaynaklanabileceğini öne sürüyor. University College London Anksiyete Laboratuvarı’nın başkanı Oliver Robinson, “Dünyada ne kadar insan varsa o kadar anksiyete türü var” şeklinde konuşuyor. İnsanlar sürekli olarak başkalarının hayatlarını kıyaslıyor ve dijital zorbalıkla karşılaşıyor. Bu da yetersizlik hissi ve sosyal izolasyonu artırıyor.

Çocuklar ve Gençlerde Artan Anksiyete

Çocuklar arasında da anksiyete artışı dikkat çekiyor. Pandemi ve sosyal medya gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle, günümüzde birkaç yıl öncesine göre daha fazla çocuk endişeli hissediyor. 2020-2021 yılları arasında yapılan ve dünya genelinde 80 bin genci kapsayan 29 çalışmanın analizi, çocukların %20,5’inin klinik olarak anlamlı anksiyete belirtileri gösterdiğini ortaya koydu.

Uzman Psikolog Meryem Kahramanlar, çocuk ve gençlerde artan psikolojik rahatsızlıkların sebepleri arasında akademik baskılar, sosyal medya kullanımı ve aile dinamiklerinin önemli rol oynadığını belirtiyor. Eğitimdeki rekabet ve sınav stresi kaygıyı artırırken, sosyal medyada maruz kalınan siber zorbalık ve karşılaştırmalar da çocukların kaygı seviyelerini yükseltiyor. Ebeveyn kaygısı, aile içi stres ve ekonomik sıkıntılar da bu durumu daha da kötüleştiriyor.

Küresel Kaygı Salgını mı Var?

Tüm bu anksiyete ve depresyon durumunun artışına bakıldığında dünya genelinde bir “kaygı salgını” problemi akla geliyor. Uzman Psikolog Meryem Kahramanlar, mevcut veriler ve araştırmalar ışığında bu ifadenin mümkün olduğunu söylüyor. “Kaygı bozuklukları, geniş kitlelerde yaygın hale gelmiş ve toplumun çeşitli kesimlerinde artış gösterdi. Teknolojik, ekonomik, sosyal ve çevresel faktörlerin birleşimi, kaygı düzeylerinin artmasına neden oldu. Özellikle COVID-19 pandemisi, zaten artış eğiliminde olan kaygı oranlarını hızlandırdı ve derinleştirdi.”

Çözüm Önerileri

Kahramanlar, özellikle çocukluktan itibaren karşılaşılan stresle baş edebilme düzeyinin, bireyin psikolojik sağlamlık düzeyinin önemli bir belirleyicisi olduğunu vurguluyor. Bu nedenle, ebeveynlerin çocukların küçük yaştan itibaren stresle baş edebilme becerilerinin gelişimine destek tutumları ve okul öncesi eğitimin önemine dikkat çekiyor. “Kaygı bozukluklarının yaygınlığı ve artışı göz önünde bulundurularak, ‘kaygı salgını’ terimi günümüzün ruh sağlığı sorunlarını tanımlamak için uygun bir ifade olarak değerlendirilebilir. Bu durumun ciddiyetini kavrayarak, koruyucu faktörlere ağırlık verilmesi, bireysel ve toplumsal düzeyde çözümler geliştirilmesi ve uygulanması gerekiyor.”

Haber: DSÖ Dünya Sağlık Örgütü

Bilim İnsanları İnceledi: Ölümden Sonra Ne Oluyor?

insan toplum genç psikoloji pandemi Anksiyete dsö kaygı dünya sağlık örgütü çouk kaygı salgını
SON DAKİKA HABERLERİ
Sonraki Haber