Türkiye’nin İlk Uçan Kadını
Türk havacılık tarihinde adı tozlu raflara sıkışan Belkıs Şevket, 1913’te yaptığı cesur uçuşla kadınlara gökyüzünün kapısını açan ilk isimdi; bugün onun unutulan hikâyesi yeniden hatırlanmayı hak ediyor.
Balıkesir’den dünyaya bakınca insan bazen tarihin tozlu
sayfalarında kaybolmuş isimlerin aslında nasıl da büyük bir ışık
taşıdığını daha iyi görüyor. Hepimizin hafızasında Türkiye’nin ilk
kadın pilotu olarak Sabiha Gökçen vardır. Okullarda böyle
öğretildi, yıllarca böyle yazıldı. Elbette ki Gökçen, Türk
havacılığının parlayan yıldızıdır; bu tartışılmaz.
Ama mesele şu ki… ilk uçan Türk kadını o değil.
Tarih 1 Aralık 1913… Daha Sabiha Gökçen yedi aylık bir bebek.
İstanbul semalarında ise tek motorlu küçük bir “Deperdussin” uçağı
süzülüyor. Üzeri açık, rüzgârın suratınıza adeta tokat gibi
vurduğu, öyle konforlu falan olmayan bir uçak…
Ve o uçağın içinde öyle biri var ki, bugünün bakışıyla bile insanın
hayranlıkla “Helal olsun!” diyeceği cinsten bir cesaret örneği:
Belkıs Şevket Hanım.
Belkıs Hanım sadece uçmadı, aynı zamanda bir davanın bayrağını
taşıdı.
Öğretmendi, yazardı, aktivistti… Kadınlar Dünyası dergisinin
yazarlarından, Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti’nin kararlı bir
neferiydi. “Türk kadını isterse uçar, hatta çok daha fazlasını
yapar” demek için Yeşilköy’den havalandı.
Uçak Şişli’den Üsküdar’a, Kadıköy’e uzanan kısa bir rota çizdi.
Ama o 15 dakikalık uçuş, aslında yüzyıllık bir zihniyetin
zincirlerini kırdı.
Belkıs Hanım havadayken yüzlerce kart attı İstanbul’a… Kartlarda
Türk kadınlarının –ırk, mezhep ayırmadan– orduya bir uçak hediye
etmesi çağrısı yazıyordu.
Cesaret dediğiniz tam olarak böyle bir şey işte.
Bugün bile sosyal medyada bir paylaşım yaparken iki kere düşünen
bizlere örnek olsun diye anlatılması gereken bir hikâye.
Bu uçuşun ardından alkışlar koptu, yabancı basın “cesur bir
jest” diye manşet attı. Fotoğrafları askeri müzeye asıldı. Hatta
bir kolonyaya onun adı verildi: Belkıs Kolonyası.
Ama sonra…
Sessizlik.
Türkiye’nin hafızası bazen tuhaf çalışır. Yıllar geçer, yeni kahramanlar sahneye çıkar, eskilerin üzeri bir ince toz tabakasıyla kapanır.
1930’lara geldiğimizde bu kez gökyüzünde başka bir kadın vardı:
Sabiha Gökçen.
Atatürk’ün manevi kızı… Dünyanın ilk kadın savaş pilotu.
Onun başarıları elbette ki efsanedir. Uçuş saatleri, katıldığı
görevler, aldığı ödüller… Bir milletin gururudur.
Ama tüm bunlar, gerçeği değiştirmez:
Gökyüzüne çıkan ilk Türk kadını Belkıs Şevket’tir.
Bugün Balıkesir’den, Edremit Körfezi’nin rüzgârını arkamıza alıp
İstanbul’a baktığımızda, o 1913 gününün anlamını çok daha iyi
kavrıyoruz.
Belkıs Şevket, yalnızca bir uçuş yapmadı; Türk kadını için
gökyüzünün kapısını araladı.
Biz unuttuk belki ama tarih unutmuyor.
Ben bu satırları yazarken içimden hep şu cümle geçiyor:
“Gökyüzüne ilk çıkanlar, yıldızlardan daha parlak olur.”
Ve bugün o parlaklığı yeniden hatırlamanın tam zamanı.
Belkıs Şevket…
Türk kadınının gökyüzüne açılan ilk kanadı.