DİN, BİLİMLE ÇATIŞIR MI?
Materyalist felsefeyi savunanların iddialarından birisi de, dinin bilime karşı olduğu görüşüdür. Onları böyle bir kanaate götüren, Hıristiyan dininin...
Materyalist felsefeyi savunanların iddialarından birisi de,
dinin bilime karşı olduğu görüşüdür. Onları böyle bir kanaate
götüren, Hıristiyan dininin geçmişteki uygulamalarıdır aslında.
Orta Çağ’da İsevilik hakiki dininden uzaklaşmış ve bozulmuş olan
Avrupa Hıristiyan dünyası, bütün fen, ilim ve sanattaki gelişme ve
düşüncelere, bilimsel gelişmeye karşı durmuşlardır. Fransız
İhtilali’nden sonra da, ilim ve fen taraftarları, Hıristiyanlık
dini adına yapılan baskılara karşı baş kaldırmışlardır. Bu tarihten
sonra bütün bilimsel düşünce ve teknik gelişmeler, dinden tamamen
arındırılarak ateist bir düşünce ile takdim edile gelmiştir. Son
iki asırda, Batı dünyasından aktardığımız bilim ve fen sahasındaki
fikir ve düşüncelerde yer alan Hıristiyan dinine karşı yaklaşım,
maalesef bizde İslâm dinine karşı olma şeklinde tezahür
etmiştir.
Batılı bilim adamlarının dine karşı oluşlarında kastettikleri din,
Hıristiyanlıktır. Maalesef günümüzde materyalist felsefenin
önderliğinde, insanlık tarihi boyunca, batıl dinler de dahil din
adına yapılmış bütün yanlışlıkların faturası İslâmiyet’e
kesilmektedir. Hakikatten uzaklaşmış Hıristiyanlık ve onun
geçmişteki din adına uygulamalarıyla, İslâmiyet’in suçlu
sandalyesine oturtulması yanlıştır.
İslâm dini kâinata ve evrene nasıl bakar?
İslâm dini, kâinatın tamamını adeta bir kitap gibi kabul eder.
Allah’ın kudret sıfatının eseri olan ve elementlerle yazılmış bir
kitap. Her bahar sanki bu kitabın bir sayfası, asırlar o kitabın
formaları hükmündedir. İnsan ise bu kitapta bir kelimedir. Bütün
bilimler, bu kâinat kitabını okumaya ve anlamaya çalışmaktadır.
Yani, taşıyla, toprağıyla, havasıyla ve suyuyla, bitkiler,
hayvanlar ve insanlarıyla âlemi dolduran canlı ve cansız umum
varlıkların yapısını, bağlı olduğu kanunları ortaya koyma görevi
bilimlerindir. İlimde ne kadar çok terakki edilse, yani varlıklar
hakkında ne kadar geniş bilgi sahibi olunsa, Allah’ın kâinattaki
tasarrufu, hikmet ve hakimiyeti de o kadar iyi bilinecektir. İşte
bu şekilde Allah’ı bilme ilmine de Marifetullah denilmektedir.
Evrendeki her varlık plânlı ve ölçülü yaratılmıştır. Bu ölçülü ve
planlı, bir maksat ve gayeye göre yaratılışın düşünülmesi de
“Tefekkür”, yani, fikir ve akıl yürütme, yorumlama olarak ifade
edilir. Kâinattaki varlıkların yaratılış gayelerini, hikmetlerini,
sanat inceliklerini, buradaki ilmin genişliğini ve derinliğini bir
saat tetkik etme ve düşünmeyi, yani tefekkürü İslâmiyet bir sene
nafile ibadetten üstün görmektedir.
Kur’an’a ters düşen, bilim değil, ancak bir takım teori ve
hipotezler ile bilime ideolojik yaklaşımlardır.
Kur’an; “Düşünmez misiniz?”, “Akıl etmez misiniz?” diyerek insanı
akla havale eder, düşünmeye teşvik eder. Yine Kur’an’da; “Rabbim
ilmimi arttır de”, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”
denmektedir. Böyle bir din, ilme karşı olabilir mi?
“İlim mü’minin kaybolmuş malıdır, nerede bulursa almalıdır”,
“Alimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır”, “Alimlerin
mürekkebi ile şehitlerin kanı tartılsa, birincisi ikincisinden ağır
gelir”, “Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin” gibi ve benzeri
hadisler, Müslümanları bilime ve okumaya teşvik etmektedir.
Demek ki sorun İslam dininde değil, sorun İslam’a uygun yaşamayan
ve İslam’ın gösterdiği doğru yolda gitmeyen bizlerdedir. Yazımı
Muhammed İkbal’in bir sözü ile tamamlamak istiyorum: ”Kaçın bu
Müslümanlardan, sığının İslam’a”