GündemKöşe Yazıları

Bana Dokunmayan “Kapan” Bin Yıl Yaşasın

Bana Dokunmayan “Kapan” Bin Yıl Yaşasın

 

Aynı ortamda yaşıyorsanız ve o ortamda da bir yılan varsa, siz ne kadar umursamaz olabilirsiniz? Ya da her an hedef olabileceğiniz bir gerçekle yaşamınıza nasıl devam edebilirsiniz? Yılanın size dokunma olasılığı düşük olsa bile korku ve endişe içinde yaşam ne kadar keyifli olabilir? Hatta tehlike olarak görülen yaşamınıza son verilmek istense nasıl bir ruh halinde olur ve ne yapardınız? Hemen her gün yaşadığımız ya da şahit olduğumuz can sıkıcı olaylar karşısında, umursamaz ve bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığında davranış sergilendiğinden şikâyetçiyiz genelde. Peki, umursaması beklenenler kimler ya da umursama kimlerin sorumluluğu? Bu soruların cevabını düşünürken okuduğum bir kıssadan hisse geldi aklıma, herhangi bir sorunun bütünü nasıl etkilendiğini özetleyen. Hikâyeye göre;

Evin minik faresi bir gün duvardaki çatlaktan bakarken, çiftçi ile karısının bir paket açtığını görmüş. Kendi kendine “içinde hangi yiyecek var acaba” diye düşünmüş. Ancak paketin içinden çıkan kapanı görünce yıkılmış ve telaşla “evde kapan var” diye bağırarak bahçeye koşmuş. Oradan geçen yılan tüm sakinliği ile fareye bakmış ve “senin için endişeliyim ancak yapabileceğim bir şey yok” demiş. Ardından tavuk, umursamaz ve bilgiç tavrı ile “zavallıcık” diye gıdaklamış. “Bu benim sorunum değil senin sorunun, küçücük kapan bana bir şey yapmaz” demiş. Tavuktan destek alamayan fare domuzun yanına koşmuş. Domuz, “çok üzgünüm fare kardeş, senin için dua etmekten başka yapabileceğim bir şey yok” demiş. Minik fare çaresizlik içinde tekrar “evde kapan var” diye bağırarak ineğin yanına gitmiş. İnek, “anlıyorum, senin için üzgünüm ancak beni ilgilendirmiyor” demiş. Fare mutsuz bir şekilde duvardaki deliğe geri dönmüş ve bir gün kurulan bu tuzağa tek başına düşeceğini anlamış.

Gece boyu aç, susuz ve uykusuz kalmış. Yorgunluktan gözleri tam kapanıyorken bir gürültü duymuş ve başını delikten çıkarıp bakmış. Bir de ne görsün! Kapana sıkışan yılan, çiftçinin karısını ısırmış. Kadının çığlığına gelen çiftçi onu hemen doktora götürmüş. Doktor zehri temizlemiş ancak kadının ateşi bir türlü düşmemiş. Çiftçi, kan ter içinde halsiz yatan karısına iyi gelir diye, tavuğu kesip suyuna çorba yapmış ve kadın biraz kendine gelmiş. Haberi duyan komşular ziyarete gelince, çiftçi onlara ikram etmek için, domuzu kesmiş. Birkaç gün sonra kadın tekrar kötüleşmiş ve ölmüş. Cenaze daha da kalabalık olmuş ve bu defa çiftçi gelenlere ikram etmek için, ineği kesmiş. Bu arada minik fare de duvardaki çatlaktan olup bitenleri izlerken, sıranın ona ne zaman geleceğini düşünmüş.

Oysa ilişkiler bütünü olan yaşam, “biz” bilinci içinde işler ve sürekli bir etkileşim söz konusudur. Bu etkileşim içinde bütünün sorunlarına gösterilen duyarlılık ise, bireysel yaşamı kolaylaştıran paylaşımlar içerir. Zira günümüzde en çok ihtiyacımız olanlardan birisi de bu değil mi?

 

Demet TOK

Köşe Yazarı

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu