Dünden Bugüne Televizyon
Dünden Bugüne Televizyon
Ben çocukken sadece bir kanalı vardı televizyonun ve görüntüsü siyah-beyazdı. Genelde akşam haberlerinde açılır, gece istiklal marşı dinlendikten sonra kapatılırdı. Hatta televizyonun açma ve kapama görevi genelde ya çocukların ya da kadınların olurdu. Şimdi komik gelse de o zamanlar önemli bir görevdi bu biz çocuklar için.
Yayın sık sık kesilirdi teknik arıza nedeniyle ve o arada da sanırım antik değeri olduğu için Necefli Maşrapa görünürdü ekranda uzunca bir süre. Çocukluk işte, yayın tekrar başlayana kadar merakla izlerdik onu. Zira sadece merak eden biz çocuklar değildik o dönemlerde.
Bizim evde en çok haber yayını izlenirdi. Önce ülke haberleri sonra dünyadan haberler okunurdu. Hatırlıyorum da o zamanlarda bile ülke haberlerini sıkıcı bulurdum, sanırım dünyadan verilen haberlerdeki konu çeşitliliği daha ilgi çekici geliyordu.
Salı akşamları yabancı film yayımlanırdı. Bütün işler bitmiş, çaylar demlenmiş ve atıştırmalıklar sehpaların üzerine konulmuş bir şekilde filmin başlaması beklenirdi. Televizyon her evde olmadığı için film günleri gelen komşularla mini sinema keyfi yaşanırdı. Eğer film konusu aşk ise genelde çocuklara seyrettirilmezdi hatta kadınlar bile utanıp kalkarlardı, öpüşme sahnelerinde. Bir türlü anlam veremediğim bu durum ise çocuklara “ayıp, günah” diye açıklanırdı. Erkekler için neden ayıp, günah olmuyordu ki? Bu soruyu sorma cüretimiz olmadığı gibi sanırım mantıklı bir cevabı da yoktu.
Yabancı dizilerle tanıştığımız 70’li ve 80’li yıllar, kültürel değişimimizin de başlangıcı oldu. Öyle ki dizi senaryoları ve karakter oyuncuları sanki gerçekmiş gibi günlük hayatları meşgul ediyordu. Dizi saatlerinde çocukların odalarına gönderilmeleri, evlere ikinci bir televizyonun girmesi ile ebeveynlerin de farklı odalarda oturmaya başlamaları, akşam misafirliklerinin azalması gibi nedenlerle önce aile içi iletişim sonra da çevre ile iletişim zayıflamaya başladı.
90’lı yıllardan sonra televizyonlar renklendi ve biz de toplum olarak bir baktık ki gökkuşağı gibi olmuşuz. Gördükçe, izledikçe, öğrendikçe birbirimizden uzaklaşmışız. Hassas olduğumuz aile kurumu temelden sallanır olmuş. Hatta ülkemize, evimize ya da hayatımıza sokmak istemediklerimiz, kendi rızamızla başmisafirimiz ve rol modellerimiz olmuş.
Televizyon teknoloji ile birlikte gelişim kaydederken, bizler de yavaş yavaş değerlerimizi feda ettik. Öpüşme sahnesi bile ayıp, günah sayılırken bir zamanlar, şimdi müstehcenlik, ahlaksızlık, yolsuzluk, hırsızlık, şiddet, cinayet, taciz, tecavüz, yalan, entrika, aldatma, küfür ve daha nice insanlıktan uzak davranışları normal görecek kadar duyarsızlaştırıldık.
En çok da bireysel yaşama özendik ve birliğimizi, bütünlüğümüzü bozduk. Şimdi de yetiştirdiğimiz nesle, bir zamanlar mama sandalyesinde uslu dursunlar diye televizyonun karşına oturttuğumuz çocuklarımıza kızıyoruz. Aslında kızgınlığımız kendimize çünkü geç de olsa anladık sanırım televizyonun nasıl bir kitle imha silahı olduğunu…
Demet TOK
Köşe Yazarı