GündemKöşe Yazıları

Herkesin Bir Yaşam Öyküsü Var

Herkesin Bir Yaşam Öyküsü Var

 

Hayran olunan, imrenilen nice hayatlar, dışarıdan bakıldığında güllük gülistanlıkmış gibi görünür. Oysa “doğuştan şanslı” diye düşünülen bu hayatlarda da bir sürü sorun yaşanıyor, “buz dağının görünmeyen yüzü” misali. Zira hiçbir şeyin dışarıdan göründüğü gibi olmadığı ve herkesin bir yaşam öyküsünün olduğu, yaşam yolculuğunun gerçeğidir.

Ev tadilatım esnasında ahşap boya işlerini yapan usta, “abla bir hafta boyunca çayımı, kahvemi eksik etmedin, tavsiye ederek başka işler almamı sağladın ve ben her akşam eve gittiğimde bunları anneme anlattım, o da sana bu hediyeyi gönderdi” dedi, son çalışma gününde. Poşeti açtığımda içinde bir çift patik vardı. “Önümüz kış, sıcak sıcak giyer” demiş annesi. O an, ne kadar duygulandığımı anlatamam. O günden sonra beni ablası yerine koyan ustanın, annesi ile yaşam öyküsü ise daha da duygulandırdı beni dinlediğimde.

“Bazı insanlar doğuştan şanslı oluyor bazıları da benim gibi bahtsız” diye başladı anlatmaya usta, yaşına göre olgun duruşu ve artık kabullenmiş tavrıyla. Lakin yine de küçükken hissettiği kızgınlık, anlatırken zaman zaman beliriyordu gülen gözlerinde.

Hikâyesi doğduğunda başlamış ustanın. “On yedi yaşıma kadar babamı hiç tanımadım. Bir parça toprak yüzünden annem, abim ve ben ortalarda kalmışız, onun yüzünden ”diye başladı öyküsünü anlatmaya. Bir zamanlar toprak zengini olan dedesine ait, ekip biçtikleri hatırı sayılır tarlaları varmış. Ustanın babası, dedesinin ilk eşindenmiş. Dedesinin karısı vefat edince, ikinci evliliğini yapmış ve ondan da çocukları olmuş. Çocuklar büyüdükçe tarlaların paylaşımı da sorun olmaya başlamış. Dedesi de adil bir çözüm yolu bulmamış anlaşılan, sonrası malum arada kavga gürültü derken bizim ustanın babası, analığının kardeşini öldürmüş asıl amacı korkutmak iken. Biri hapishaneye diğeri toprağa girmiş yirmili yaşlarda. Üstüne bir de dedesi bir sene sonra vefat edince, bizim ustanın annesini iki çocuğuyla birlikte sokağa atmış dedesinin ikinci eşi. O zamanlar sahip çıkan da olmamış. “Anam günlerce iki çocuğuyla sokakta kalmış, o nedenle okul mokul hak getire, çalışmaya başladık biz küçükten ablacım” dedi, hüzünlü gözlerini kaçırarak. “Ama ben oğlumu okuttum, yakında işe girecek” diye de ekledi gururla.

Genelde bu tarz anlaşmazlıkların, doğu-güneydoğu taraflarında olduğunu duyarız haberlerde. Meğer buralarda da çok oluyormuş eskiden, duyulmayınca bilinmiyor elbette.

Usta bir an durakladı ve yutkunarak “babam, bizim böyle perperişan olacağımızı bilse öyle yapmazdı ki, mal mı, can mı daha kıymetli diye düşünüverirdi değil mi?” dedi, sanki benden onay bekleyen gözlerle bakarak. Aradan yıllar geçse de babasız büyümenin verdiği acı, hala içindeydi ustanın anlaşılan. On yedi yaşında babasıyla tanıştığında ise, baba sıcaklığını hissedememiş hiç. Daha birbirlerini tanımaya bile fırsat olmadan, hapisten hasta çıkan babası vefat etmiş, kısa bir zaman sonra. Gelinen durum ise, mirasa sahip olan çocukların babaları hayatta değil, bizim usta hem mirası hem babasını kaybetmiş. Ayrıca her iki tarafın akrabalık ilişkileri bitmiş, bir avuç toprak için ziyan olmuş hayatlar özetle.

Bu tarz haberleri hala duyduğumuza göre insanlar ders almıyor ya da bu uğurda kan dökmek milli mücadele gibi, ne bileyim. Akıl sır ermez ya bazı işlere bu da onlardan biri sanırım. Lakin burada hatalı olan dede efendi bana göre. Adil bir paylaşım yapsaydı terazisi ikinci eşine doğru kaymadan, o zaman en azından can kaybı olmazdı belki de ne bileyim.

Ne pahasına olursa olsun mal hırsı, sahip olma arzusu insanoğluna özgü bencil bir davranış. Oysa dünya senin olsa ne olur. Ne demiş Kanuni Sultan Süleyman vasiyetinde. “Tek elimi tabutumdan dışarı çıkarın, çıkarın ki yedi cihana hükmeden padişahın bile elinin boş gittiğini görsünler”

Demet TOK

Şair/Yazar

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu