HİCRET NEBEVİ DİRENİŞTİR
İslam âlemi olarak hicri 1441. yıla girmiş bulunmaktayız. Ömür sermayemizden bir yılı daha geride bıraktığımız şu günlerde yeni hicri yılımızı, Rabbimizle...
İslam âlemi olarak hicri
1441. yıla girmiş bulunmaktayız. Ömür sermayemizden bir yılı daha
geride bıraktığımız şu günlerde yeni hicri yılımızı, Rabbimizle
ahdimizi ve akdimizi yenilemek, kulluk görevlerimizdeki zaaf ve
savrulmaları düzelterek hayatımızda yeni bir sayfa açmak için
fırsat olarak değerlendirmeliyiz.
Hicret bir medeniyet
tasavvurudur. Hicret teslimiyettir, sadakattir. Bu teslimiyetin en
saf ve doğal seyrini Hz. İbrahim’in hicretinde Hz. Hacer’de
görüyoruz. Hz. İbrahim Kâbe’yi inşa etmek için Hz. Hacer annemiz ve
henüz bebek olan İsmail ile birlikte ekin bitmez kervan geçmez bir
vadiye hicret etmiş onları orada bırakmak istemişti. Hz. Hacer
“Bizi burada kendi kararınla mı bırakıyorsun, yoksa Rabbin mi
emretti.” diye sormuş, İbrahim (as)’da “Allah emretti” deyince, “o
zaman git, Allah bize yeter” demişti. Bu sözlerde inanmış bir
kadının teslimiyetini ve Allah’a olan güvenini hayranlıkla
görüyoruz.
Peygamberimizin hicreti
İnsanlık tarihi hicret olayları ile doludur. İlk muhacir Hz. Adem
(as)’dır. Peygamberlerin çoğu hicret etmişlerdir. Tarihe iz bırakan
en büyük hicret ise, Hz. Muhammed’in hicretidir. Bu hicret İslam ve
Müslümanları bir devlete kavuşturmuş, etkisi İslam coğrafyasında
günümüze kadar hüküm sürmüş, kıyamete kadar da hükmünü
sürdürecektir. Biz bu hicrete göç, taşınma, kaçma ve iltica etme
demiyoruz. Bu büyük olayı bütün yönleriyle kuşatacak kelime
hicrettir. Peki nedir hicret? Miladi 622 yılında olmuş bitmiş bir
olay mıdır? Elbette hayır.
Hicret: Nebevi direniştir.
Bildiğimiz gibi Peygamberimiz Mekke halkını “La ilahe illallah,
Muhammedün resulullah”, “Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed
O’nun elçisidir.” İlkesine inanmaya çağırıyordu. Bu sözü söyleyen
bambaşka bir insan oluyor, Hz. Muhammed’e bağlanıyor, O’nun
söylediklerini hayatına uyguluyor, değişiyor ve gelişiyordu. Bu
değişim ve gelişim sonucu Müslümanlar Mekke oligarşisinin çizdiği
sınırların dışına çıkıyorlardı. Mekke müşrikleri bu değişim ve
gelişime şiddetle karşı çıkıyor, Müslümanlara baskı ve şiddet
uyguluyorlardı. Müslümanlar Mekkelilerin baskısına dayanamayıp
imanın hayat bulmasına imkân tanıyan bir başka beldeye hicret
etmeye mecbur kalmışlardı.
Hicret; yüce Allah’ın uygulattığı bir projedir. Hicret aydınlığa,
kurtuluşa, yüce Allah’a hakkıyla kulluk yapma imkân ve fırsatına
kavuşabilme azmidir. İslam’ın ilk günlerinden beri hicret terimi,
manevi bir muhteva taşımaktadır. Hicret; imanın, Allah’a ve
Resulüne bağlılığın, Allah yolunda fedakârlık yapmanın,
dünyalıklardan yüce bir amaç uğruna vazgeçmenin, yalnızca Allah’ın
rızasını seçmenin bir göstergesi, küfre boyun eğmemenin, iman
uğruna her şeyi göze almanın destansı ifadesidir.
Bu destanın kahramanlarına muhacir denir. Kur’an-ı Kerim
Peygamberimizle birlikte hicret destanını yazan güzel insanları 5
ayette çoğul olarak “muhacirler”, bir ayette “muhacirat” “kadın
muhacirler”, 9 ayette de “hicret ettiler” fiil kalıbında
muhacirleri işaret ederek övüyor. İki ayette de “muhacir” şeklinde
geçiyor. Bir-iki örnek verelim.
“Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince,
elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Ahiret
mükafatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi… Onlar, sabreden ve
yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir.” ( Nahl Suresi, 41-42
)
“İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla
cihat eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür.
İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.” Tevbe Suresi,
20﴿
Hicret bir kaçış değil, umuda yolculuktur.
Hicretin olduğu yerde umut vardır. Hicret, imkânların tükendiği
yerden imkânların üretildiği yere gitmektir. Hicret, “La havle ve
la kuvvete illa billâh” sırrına ermektir.
Hicret: Fethe giden yoldur.
Mekke şirk bataklığına dönüşmüştü. Bu haliyle bırakılamazdı.
Kabe’nin putlardan temizlenmesi gerekirdi. Müslümanların bunu
başarabilecek güce kavuşabilmeleri için bir devlet ve orduya sahip
olmaları şattı. İşte bunun için Yesrib’e hicret edildi. Devlet ve
ordu kurularak Mekke fethedildi. Kabe putlardan temizlendi.
Günümüzde muhacir olmak, muhacirlere ensar olmak.
Kıyamete kadar muhacir olmak ta ensar olmak ta mümkündür. Yeri
gelir bir yerden bir yere, bir durumdan ötekine göç etmek zorunda
kalabiliriz. Yeri gelir göç etmek zorunda kalanlara maddi veya
manevi yardım eder, onlara kol-kanat gereriz. Sevgili
Peygamberimize “Hicretin en faziletlisi hangisidir?” diye soruldu.
Peygamberimiz; “Allah’ın ona haram kıldıklarından kaçanın
hicretidir.” buyurdu. Başka bir hadis-i şerifte de “ Gerçek
muhacir, Allah’ın yasakladıklarından uzak duran, haramları terk
edendir.” buyurulmuştur.
Bu duygu ve düşüncelerle aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin
hicri yılını tebrik ediyor, yeni yılın hayırların fethi, şerlerin
def’ine vesile olmasını, tarihimizden ibret alarak birlik ve dirlik
şuurumuzu her daim canlı tutup geleceğe güvenle bakacağımız zaman
dilimi olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Fahri SAĞLIK
Karesi Müftüsü