GündemKöşe Yazıları

Kadın Cinayetleri

Kadın Cinayetleri

 

İnsanlık dışı bu canilik karşısında cinsiyet ya da canlı türü ayırımı yapmak, eşitliği desteklemeyen bir tutum aslında ancak kadınların toplumsal cinsiyete dayalı nedenlerle öldürülmeleri dünya çapında çok yaygın bir durum olduğu için “kadın cinayeti” olarak adlandırılıyor. Bu suçun en çok işlendiği ülkeler arasında olan ülkemizin, bırakın kaçıncı sırada olduğunu bu ülkeler arasında olması bile utanç verici. Hemen her gün en az bir kadının öldürülüyor olması, sadece biliniyor olanların üçüncü sayfa haberi olarak yayımlanması ve gündemden hızlı bir şekilde düşmesi, bu mağduriyete karşı gösterilen duyarlılığın ve uygulanan yaptırımın ne kadar yetersiz kaldığını gösteriyor. Kaldı ki daha kötü ne olabilir?

Son on yıllık süreç içerisinde basına yansıyan haberler doğrultusunda yapılan bir tespite göre, İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Antalya, Gaziantep, Bursa, Mersin, Konya ve Kocaeli başta olmak üzere 1318 kadın öldürülmüş. Cinayet nedenlerinin ise daha çok “ekonomik özgürlüğe kavuşmak, kocaya biat etmemek, birlikte olmayı reddetmek, töre kurbanı olmamak ve ayrılma isteği” gibi kadının kendi hayatına dair aldığı kararlar ile “aile içi tartışma, aldatma, kıskançlık, namus, geçimsizlik, ekonomik sorunlar, işsizlik ve psikolojik rahatsızlıklar” olduğu belirtiliyor. Henüz net bir sayı bilinmemekle birlikte çoğu faili meçhul olarak kayda geçen bu cinayetlerin ardından yaşama tutunmaya çalışan çocukların ve aile bireylerinin de sosyal yaşama sağlıklı bir şekilde yeniden kazandırılması konusunda da yetersiz kalınması, sosyal psikolojiyi olumsuz etkileyen önemli bir sorun. Zira toplumda örnek teşkil eden bu suçun önlenemiyor olması ve her on kadından altısının korunma talebinde bulunmasına rağmen öldürülmesi, konunun adli olaydan çok toplumsal olay haline gelmesine sebep oldu.

Bu durum, gelenekselleşmiş değer yargılarımızın bir sonucu aslında ve bu yargılar değişmedikçe kadın cinayetlerinin de sonu gelmeyecek gibi görünüyor. Kadının, kültürümüzde hala  “kızı aldık, kızı verdik” diye alınıp, satılan bir mal gibi nitelendirilmesi bunun en basit bir örneği mesela. Ya da kadının, evliyken eş boşandıktan sonra eski eş diye erkeğin uzantısı olarak tanımlanması gibi. Kısaca cinsiyet eşitliğine değer verilmedikçe, kadının yaşam hakkı geleneksel ve dinsel çerçeve içinde ihlal edildikçe, erkeği mutlu etmek için var olduğuna inanıldıkça, kanun ya da uygulanan müeyyidelerin caydırıcılığı, hukukun tozlu sayfalarında kalmaya devam edecektir. Asırlardır değersizleştirilen kadının maruz kaldığı taciz, tecavüz ve cinayet suçlarının genelde sevgiden, ilgiden yoksun ve şiddet uygulanan bir ortamda büyütülmüş ruh sağlığı bozuk olan bireyler tarafından işlenmesi, belki de çözüm için irdelenmesi ve üzerinde durulması gereken en önemli konu olmalıdır.

 

Demet TOK

Köşe Yazarı

 

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu