GündemKöşe Yazıları

Kendilerimiz

Kendilerimiz

Konu başlığını tuhaf bulacağınızın farkındayım ancak anlatacaklarımı tek kelimeyle ifade eden en güzel kelimenin bu olduğunu düşündüm. Yakın çevremizde kendimiz gibi olmasını istediğimiz hatta bir adım öteye geçerek kendimize benzemeleri için çaba sarf ettiğimiz insanları düşünürseniz, daha anlaşılır olacaktır sanırım bu başlık. Önce en yakın yaşam paydaşı olan eş ile başlayan benzetme isteği ardından çocuklar ile devam eder, ta ki farkındalığa ulaşana kadar. Farkına varma durumunda ise olumlu ya da olumsuz artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Ya değişir-dönüşür-gelişir ya da kırılıp dökülürler. Genelde iyi niyetli olduğunu düşündüğümüz bu isteğin karşısında neden hep karşı direnç vardır? Bu benzetme isteği ne kadar güçlüdür ki, durup bu soruyu sormak akla bile gelmez?

“Kendilerimiz ne kadar çok olursa, yaşam da o kadar keyifli olur” Olaya bu açıdan bakmamızın hiç bir sakıncası yok elbette ancak burada önemli olan, kişi kendini ne kadar tanıyor ve aktaracağı zihinsel, duygusal, davranışsal özelliklerin enerjisi ne kadar pozitif? Özellikle tüm aktarımların sünger gibi emildiği çocukluk dönemini nasıl etkiliyor? Birçok ilişkinin bozulmasına sebep olan “kendimiz” gibileri çoğaltma çabası, taraflar için enerji kaybından başka bir işe yaramıyor. Öyle ise bu ısrar niye? Oysa “her ruh kendi bedeninde, kendi düşünce, duygu ve davranışları ile deneyim kazanmaya gelir” öyle değil mi?  Ve biz ne kadar kendimiziz?

***

Akıllı, uslu diye gururla tarif ettiğimiz ve o kalıba sokmaya çalıştığımız çocukların, hayal güçlerine, yaşam kalitelerine, gelecek performanslarına kısaca tekâmüllerine nasıl müdahale ettiğimizin farkında mıyız? Hele de daha kendimizi tam olarak tanımıyorken. Çünkü sadece bir isimden ve sahip olduklarımızdan ibaret değiliz. Kendimi tanımaya başladığım günden itibaren, kendim gibileri çoğaltma çabasından vazgeçmiştim ben. Çünkü sadece rol model olmam gerektiğini anlamıştım kendi gelişim yolculuğuma odaklanarak. Çünkü her şey zıttı ile vardı yaşam içinde ve hepsi bir bütündü. Tercihlerin, düşünce tarzlarının ve davranışların farklılığıydı aslında normal olan.

Her evin bir düzen kurucusu vardır mutlaka. Bizim evin düzen kurucusu da bendim. Aileden gelen öğretiler, iş ortamının kazandırdığı programlı yaşam ve bilinçaltı otorite sağlama isteği ile eşimin ve kızımın benim gibi olmaları için çaba sarf ettim yıllarca. Şimdi düşünüyorum da ne kadar boş işlerle uğraşmışım, enerjimi daha verimli etkinliklere harcamak varken. “Ah şu öğrenilmiş çaresizlikler” demeyeceğim elbette hele de bu farkındalığa ulaştıktan sonra. Çünkü suçlu aramak en kolay yoldur biliyorsunuz. Eğer bağımsız bir bireysem, aldığım kararlar da dış etkenlere bağlı olmamalı ve yaşamı kolay kılanları çoğaltmalıyım hayatımda. O yıllardan aldığım ders “mükemmel olmaya çalışma yoksa hataların ve kaçırdıkların çok olur” olmuştu. Yine de çabuk aydığım için şükrediyorum.

***

Benim gibi olanlar için diyebilirim ki, “kendilerimiz” çabasından vazgeçtiğiniz gün, yaşayacağınız rahatlamayı anlatmak değil de deneyimleyerek fark etmenizi isterim. Yaşamın milyonlarca farklı güzelliklerini görmek, hissetmek ve sürekli gergin olan kasların gevşemesi inanın muhteşem bir duygu. En güzeli de çeşitliliği fark etmek, kabul etmek ve sevmek elbette.  Hem düşünsenize evren sırf kendilerimizle dolu olsaydı, yaşam nasıl renkli olabilirdi? Bu soruyu sorar sormaz aklıma okuduğum teknolojik bir çalışma geldi. Aslında teknoloji karşıtı değilim ancak trans hümanizm (robot-insan) ile yaratılmak istenenin, kendilerimizi çoğaltma çabasına benziyor olması ne kadar ilginç. Kim bilir belki de kolektif bilinç bunu istiyordur.

Demet TOK

Şair/Yazar   

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu