KUR’ANIN DİLİNDEN FETHİ ANLAMAK
Fetih Suresi, konu itibariyle İslâm tarihi açısından dönüm noktası diyebileceğimiz çok önemli bir olaydan bahsetmektedir. Bu olay Hicrî 6. yılı Zilkâde ayında...
Fetih Suresi, konu itibariyle İslâm tarihi açısından dönüm
noktası diyebileceğimiz çok önemli bir olaydan bahsetmektedir. Bu
olay Hicrî 6. yılı Zilkâde ayında Mekke müşrikleri ile yapılan
“Hudeybiye Antlaşmasıdır.” Yüce Allah Hz. Muhammed’in Mekke’li
müşriklerle yaptığı bu anlaşmayı, birinci ayette “Fethan mubînâ (
apaçık bir fetih )” olarak nitelendirmiş ve bu yüzden burada yer
alan “fetih” kelimesi sureye isim olmuştur.
Bu sure Müslümanlara, yenilgi zannettikleri bu barışın gerçekte
büyük bir fetih (zafer) olduğunu bildirmektedir. Sure nazil
olduktan sonra Hz. Muhammed (s.a.v) Müslümanları toplayarak onlara
şöyle buyurdu: “Bugün bana dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha
kıymetli bir şey nazil olmuştur.” Daha sonra bu sureyi okudu ve
özellikle Hz. Ömer’i çağırarak ona dinletti. Çünkü Hz. Ömer
antlaşmanın bazı hükümlerine herkesten daha çok üzülmüştü.
Bu esnada konuyu iyi kavrayamayan bir Sahabe arkadaşlarına: “Bu
nasıl bir fetihtir? Kabe’yi ziyaret etmemiz yasaklandı. Kurbanlık
develerimiz daha ileri gidemedi. Allah’ın Resulü Hudeybiye’de
durmak zorunda kaldı ve bu barış yüzünden iki mazlum kardeşimiz
(Ebu Cendel ve Ebu Basir) zalimlerin eline terk edildi.” diyerek
hala üzüntüsünün geçmediğini dile getirdi. Bu sözler Peygamber’e
(s.a.v) ulaşınca şöyle buyurdu: “Çok yanlış söz söylenmiştir. Bu,
gerçekte çok büyük bir zafer ve fetihtir, siz müşriklerin
yurtlarına kadar ilerlediniz, onlar da gelecek yıl umre yapmanız
konusunda söz vererek sizi geri dönmeye razı ettiler. Onlar savaşa
son vermeyi ve barış yapmayı kendiliklerinden istediler. Halbuki
onların kalplerinin size karşı ne kadar kinle dolu olduğunu
biliyorsunuz. Allah sizi onlara üstün kılmıştır ve galibiyet
lütfetmiştir. Uhut savaşında ben arkanızdan bağırıyordum. O günü
unuttunuz mu? Hendek Savaşı’nda her taraftan düşmanın korkunç bir
manzara ile saldırıya geçtiği günü unuttunuz mu?” Abdullah bin
Mes’ud’dan konumuz ile ilgili şöyle bir söz nakledilmiştir.
“İnsanlar, Mekke’nin fethine zaferdir diyorlar, halbuki biz asıl
zafer olarak Hudeybiye barışını kabul ediyoruz”
Fetih Suresi Hudeybiye Antlaşmasının ilk bakışta Müslümanların
aleyhinde gibi gözüken şartlarla imzalanmasının ardından
Müslümanların kırık kalplerini onarmak, onlara geleceğe dönük
müjdeler vermek ve fetih kavramını Müslümanların zihinlerine
yerleştirmek için indirilmiştir. Yüce Allah’ın müjdelerini işiten
Müslümanların kalpleri yatışmış, çok geçmeden de bu sulhun
faydaları birer birer ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu faydaları
şöyle özetleyebiliriz:
1- Her şeyden önce Medine İslam Devleti’nin varlığı düşmanları
tarafından resmen kabul edilmiştir. 2- Bu antlaşmadan sonra Hayber
fethedilmiştir. 3- Mekkeli müşriklerle savaş ihtimali on yıl süre
ile geçici olarak kalktığı için iki taraf halkı birbirine gidip
gelmişler, görüşmüşler, İslâm hakkında bilgi alışverişi yapılmış
olması sonucu birçok müşrik ihtida etmiş, İslâm ile müşerref
olmuştur. 4- İki yıl sonra Müslümanlar Mekke’yi kolayca
fethetmişlerdir. 5- Daha önceleri Müslümanları muhatap kabul
etmeyen ve çözümü savaşta arayan müşrikler ilk defa acziyetlerini
kabul ederek Müslümanlardan güvenlik talep etmişler, Müslümanların
o yıl yapmak istedikleri umre ibadetini bir yıl sonra gelip
yapmalarını kabul etmişlerdir. 6- Hz. Peygamber, barış ve güvenlik
antlaşmasının tarafı haline gelmiş, böylece müşrikler tarafından
suçluluk hükmü kaldırılmıştır. 7- En büyük nimet ve dosdoğru yol
olan İslâm dini sulh ortamında yayılma imkânı bulmuştur.
Fetih suresinin başındaki fetihten maksat âlimlerimizin çoğunluğuna
göre Mekke’nin fethi değil, bu fethin de yolunu açan Hudeybiye
Antlaşmasıdır. Bir barış antlaşması fetih olarak nasıl
değerlendirilebilir? İyi anlaşılması, üzerinde durulması gereken
temel nokta bence budur. Fetih; Arapçada “ açma, yol gösterme,
hüküm verme, galibiyet ve zafere ulaştırma” anlamlarında
kullanılır. Terim olarak ise; İslâm’ın meşru gördüğü maksat ve
usuller çerçevesinde Müslümanların gayrimüslimlerden
gerçekleştirdikleri toprak kazanımlarını tarihte ve günümüzde
bilinen diğer işgal ve sömürü savaşlarından ayırmak amacıyla
kullanılmıştır. İşte bu açıdan fetih kesinlikle bir işgal değildir.
Amaç yalnızca “ îlâ-yı kelimetullah ( Allah’ın mesajını yaymak
)”tır.
Kur’an-ı Kerimde fetih kavramı sözlük anlamının yanında kalbi ve
aklı İslam gerçeğine açmak, İslam mesajının önündeki engelleri
kaldırmak, insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak ortamı
hazırlamak anlamlarında kullanıldığı görülür. Medine’nin savaşsız
fethedilmesi ve İslam’a kazandırılması hakkında Resulullah’ın,
“Ülkeler ve şehirler zorla alınır; Medine ise Kur’an ile
fethedilmiştir” dediği kaydedilir. Bu konunun delili Fetih
suresinin “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik” mealindeki
ilk ayetidir. Çünkü bu ayet ve daha sonra gelen ayetler askeri bir
zaferin değil Mekkelilerle yapılan Hudeybiye Antlaşmasının
arkasından inmiştir.
2. bölüm
Hz. Muhammed insanların Allahın davetine en çok barış ortamında
kulak vereceğini bildiği için Mekkelilerin önerilerini kabul
etmişti. Nitekim vahiy onun bu görüşünü desteklemiş ve Hudeybiye
Antlaşması’nı “feth-i mübin” (apaçık bir fetih) olarak
nitelendirmiştir.
Kur’an’ı Kerimde bazı ayet-i kerimelerde fetih terimin hüküm ve
kaza anlamında da kullanılmış olması dikkat çeker. (es-Secde
32/28-29); A’raf Suresi 89. Ayet-i kerimesinde “fatihin”
“hükmedenler” anlamını taşımaktadır. Fetih suresinin 18 ve 27.
ayetlerindeki “fethan kariben” (yakın fetih) ibaresi Hudeybiye
Antlaşması’ndan sonraki Hayber’in fethine, Nasr suresinin 1 ve
Hadid suresinin 10. ayetlerindeki “el-feth” kelimesi ise Mekke’nin
fethine işaret etmektedir. Böylece Kur’an-ı Kerim’de fethin hem
cihatla hem de davet ve tebliğ yoluyla gerçekleştirilebileceğine
işaret edilmiştir.
İslamiyet, cihat ve onun tabii sonucu olan fetihlerle Müslümanların
hâkimiyetine geçen ülkelerin halkının İslam dinini kabul etmeye
zorlanmasını doğru bulmaz. Bu husus Kur’an ayetleriyle sabittir.
“Dinde zorlama yoktur” (el-Bakara 2/256; ayrıca bk. Yunus 10/99;
el-Kehf 18/29) Müslümanlar insanları tevhit inancına davet etmişler
ve bu uğurda büyük gayret göstermişlerdir. Ancak kimseyi
zorlamamışlardır. Hemen her yerdeki fetihleri kitleler halinde
İslam’a katılmalar takip etmiştir. Ama bu katılmalar, Müslüman
olanların İslam’ın en doğru din olduğu yolundaki inanç ve
tercihleriyle gerçekleşmiştir. İslamiyet’i kabul etmeyenler ise
kendi dinlerini özgürce yaşamaya devam etmişlerdir.
Özetle ifade edeyim ki Kur’ani bir kavram olarak fetih; ülke veya
şehirlerin kapılarını açarak “îlâ-yı kelimetullah: Allah’ın
mesajını yaymak” için feth etmek yanında daha çok kalpleri İslâm
gerçeğine açmak, İslâm mesajının önündeki engelleri kaldırmak,
insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak ortamı
hazırlamak, Müslümanlarla İslam mesajına muhtaç toplumlar arasında
köprüler kurmak anlamına gelir. Bunun bir tezahürü olarak tarih
boyunca İslâm çoğunlukla savaşla değil, barış yoluyla yayılmıştır.
İnsanlar İslâm’a zorla değil İslâm’ın yüceliğini anlayarak,
güzelliğini hissederek, İslam’ın fıtrata en uygun din olduğunu
görerek girmişlerdir.
Fahri SAĞLIK
Karesi Müftüsü