MÜMİNLERİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Hz. Ömer’den rivayet edilen bir hadise göre Resûlullah, bir ara olağan üstü vahiy hallerinden birini yaşarken kıbleye dönüp ellerini kaldırarak, “Allahım!...
Hz. Ömer’den rivayet edilen bir hadise göre Resûlullah, bir ara
olağan üstü vahiy hallerinden birini yaşarken kıbleye dönüp
ellerini kaldırarak, “Allahım! Bize nimetini arttır, eksiltme; bizi
onurlandır, alçaltma; bize ihsan et, mahrum etme; bizi seçkin kıl
(düşmanlarımıza karşı) zayıf duruma düşürme; bizden hoşnut ol ve
bizi senden hoşnut kıl!” diye dua ettikten sonra, “Şu anda bana on
âyet indi; kim bu âyetlerin gereğini yaparsa cennete girecektir”
buyurmuş, ardından da “ Mü’minun Suresi”nin ilk on âyetini
okumuştur. Bu yazımda bu surenin ilk üç ayet-i kerimesini kısaca
açıklamaya çalışacağım.
Mü’minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Surenin başındaki
âyetlerde İslâm’ın ibadet ve ahlâk alanlarında vazgeçilmez saydığı
ilkelerin yanı sıra mümin kavramının içeriği özetlenmekte, kadın
olsun erkek olsun “Ben mü’minim, müslümanım” diyen her insanın, bu
ifadesinin anlamlı hale gelebilmesi için kendisinden beklenen
duygu, düşünce ve yaşama biçimi ortaya konmaktadır.
Onlar ki, ibadetlerinde ( özellikle namaz ) derin saygı
içindedirler.
“İbadetlerde derin saygı hali yaşamak” kurtuluşun imandan sonraki
ilk şartı olarak gösterilmiştir. Daha yakından bakıldığında bu
âyette kurtuluşun şartlarından ikisine işaret edilmektedir. İbadet
ve huşû. Bununla birlikte asıl vurgunun “derin saygı” diye tercüme
edilen “huşû” kavramına yapıldığı görülmektedir. İbadetlerde şeklî
kalıpların kalpteki kulluk niyeti ve bilinci ile bütünleştirilmesi,
Allah’a saygı şuuruyla anlamlı hale getirilmesi gerekir.
İbadetlerin, özellikle namazın bu ruhî ve mânevî boyutu Kur’an
dilinde ifade edilen huşû ve takvâ gibi terimlerle
bütünleştirilmesi gerekir. Kuşkusuz namaz İslam’ın temel
ibadetlerinden biri ve kulun Allah’a yönelişinin, O’nunla
birlikteliğinin en anlamlı ifadesidir. Sembolik yönü de olan
namazın bu manevi derinliği kazanabilmesi için dillerin ayet ve
duaların sadece lafızlarını okumaları yeterli değildir. Okunan
metinlerin anlamlarının anlaşılıp kavranması, içselleştirilmesi ve
hayatımızı yönlendiren prensipler haline getirilmesi zaruridir.
Bizleri her türlü kötülük ve aşırılıktan koruması geren
namazlarımız bu fonksiyonu içer etmiyorsa dönüp kıldığımız
namazlara bir bakmamız gerekir.
Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.
“anlamsız ve yararsız” diye çevirilen “lağiv” kelimesi sözlükte
“boş ve mânasız söz ve davranış” anlamına gelir. Kelime burada
Allah’ın kullarında görmek istemediği her türlü boş ve yanlış
(bâtıl) tutum ve davranışları ifade etmektedir. O kadar çok boş
konuşuyoruz ki kıldığımız namazların hazzını, lezzetini bir türlü
alamıyoruz. Şadırvanlarda abdest alırken bile lüzumsuz konuşmalara
şahit oluyoruz. Biz mü’minlerin boş ve manasız söz ve
davranışlardan şiddetle uzak durmamız gerekmektedir.
Fahri SAĞLIK Karesi Müftüsü