GündemKöşe Yazıları

Tutuklu Hayatlar

Tutuklu Hayatlar

 

Feminist bir düşünceye sahip olmadığımın ve her zaman “önce insan” savunucusu olduğumun verdiği gönül rahatlığı ile gördüğüm, duyduğum ve binlerce kadının yaşadığı, yaşamak zorunda kaldığı tutuklu hayatlara dokumak istedim bugün. Aslında bu konuda yazmamı isteyen bir okurumun, benimle paylaştığı yaşam öyküsü ve anlatırken gözlerinde beliren hüznü etkiledi beni ve bu nedenle yazmaya karar verdim.

Zira yaşamını kocalarının idaresine bırakmış, onun düşüncesine, onun isteklerine ve koyduğu kurallara göre yaşayan ve bu durumu dert etmeyen kadınlar da var. Hani kuzu kuzu biat eden, “ben bilmem eşim bilir” diyen ve kocaları olmadan var olamayacaklarına inananlar. Hatta bir erkeğin soyadı altında kendini güvende hisseden ve kendini namuslu sınıfına koyup, bekâr kadınlara ön yargı ile bakanlar. Yaşam şekillerinin normal olduğunu düşünen ve bahanelere sığınıp mutluluk oyunu oynayan kadınlar da var yaşamın içinde. Bu arada bir kadın milenyum dediğimiz bu çağda hala kocasının varlığı ile kendini daha özgür ve daha rahat hissediyorsa toplum baskısına karşı, bu durumu da durup bir düşünmek lazım sosyolojik açıdan.

Zira “bir vasi tarafından yönetilmek” korunmaya muhtaç çocuklar ve kısıtlılık durumu söz konusu olanlar için uygulanan hukuki bir karar. Böyle bir yaşam şekline boyun eğmek zorunda kalmış kadınlara ise ahkâm kesmek gibi bir niyetim olamaz hiçbir zaman çünkü hem hadsizlik hem de acımasızlık olur, zorunluluk nedenlerini bilmeden. Hatta içinde bulunduğu durum nedeniyle çaresizlik içinde kıvranan nice ziyan olmuş hayatın varlığına yakından şahit olmuş birisi olarak, ellerimin titrediğini hissediyorum yazarken bile. Bu yüzden kendi hayatını yönetmesine izin verilmeyen kadın ya da erkek fark etmez, bu insanları yönetenlere sormak istiyorum.

Sizler kendi hayatlarınızı çok mu mükemmel yönetiyorsunuz ki hak sahibi olduğunuzu düşünüp, başkalarının hayatlarına da yöneticilik yapıyorsunuz?

Kaldı ki gençlerin bile kendi yaşamlarını kendi kararları ile inşa etmelerini desteklemek gerekirken, sizler eşlerinizin özgür iradelerine müdahale ediyor, yaşam haklarını ellerinden alıyorsunuz. Ayrıca kölelik sisteminden hallice olan bu tutumunuzun, çocuklarınızın aile içi eğitiminde örnek teşkil edeceğinin farkında değil misiniz?

Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden, on sekiz yaşına kadar dayısının yanında yaşayan ve “belki başka hayatlara örnek olur” diye yazmamı isteyen okurum, bir an önce yuvasını tanısın diye apar topar evlendirilmiş, rızası bile alınmadan. “Ne yapabilirdim ki? Ekmeğimi aşımı veren onlardı” gerekçesine sığınarak gözü yaşlı gelin olmuş. “Arkamda sahip çıkacak birisi olmayınca, benim için de tutuklu hayatı başlamış oldu eşimin evinde, ne çocukluğumu ne gençliğimi yaşayamadan” diye devam ederken anlatmaya, hala gözlerinde o günlerden kalan derin izleri görmemek imkânsızdı. Şiddetin her türlüsünü görmüş üstelik yuvası olan o evde. Sadece nefes alma hakkı olan kadının, ev işlerini yapan ve kocasının misafirlerini ağırlayan işçiden farkı yokmuş. Öyle saygı, sevgi, değer vermek, hediye almak, gezmeye götürmek gibi bir çabası olmayan koca, hafta da bir pazar alışverişine gittiklerinde “hadi iyisin, bak bugün baya gezdin” diyormuş.

Aksi bir duruma sebebiyet vermemek için çok da detay veremediğim bu yaşamın mimarının, üst düzey yönetici olması ise gerçekten endişe vericiydi. Kadının, gördüğü şiddet ve yaşadığı stres nedeniyle çocuk sahibi olamadığına ve bu durumun içinde kocaman bir boşluk yaratmış olmasına, inanın üzülemedim bile. Böyle bir ortamda yetişecek çocuğun talihsizliği de yük olacaktı bir de zavallı kadına. “İki ay önce vefat etti” dedi belli belirsiz bir sesle ve “ne üzülebildim ne de sevinebildim, sadece yüreğimin kaskatı olduğunu hissediyorum” son sözleri oldu yaşam hikâyesine dair.

Ortak paylaşım, saygı ve sevgi ile hayatın güzelliklerini yaşamak varken, işkence içinde geçen bir ömrü hiçbir insanın hak etmediğine inanıyorum. Bu nedenle de aile olmanın, anne-baba olmanın ve çocuk yetiştirmenin ne kadar önemli olduğu ile ilgili bilince ve bilgiye sahip olduktan sonra bireylerin yuva kurmasına izin verilmesini ve bu konuda bir eğitim sürecinin olmasını kesinlikle destekliyorum.

Demet TOK

Şair/Yazar

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu